Yaşanan her hadise Türkiye’nin ve milletin kalıcı menfaatinin; hak, hukuk ve adalet yolunda olduğunu gösteriyor.
Gerek idareciler ve gerekse uzmanlar da aslında bu konuda ittifak etmiş durumda. Bu noktada Türkiye’nin AB yolculuğu da hukuk ve adalet yolunda ilerlemek için bir vesile ve vasıta durumunda.
Günaşırı AB yöneticileri ile medya üzerinden atışmalar yapılsa da öte yandan çarenin bu yolculukta, hem de ‘tam üye’lik hedefinde olduğu söyleniyor. AB Bakanı Ömer Çelik’in Brüksel’de Avrupa Birliği Komisyonu Birinci Başkan Yardımcısı Frans Timmerman ve AB Komisyon Başkan Yardımcısı Federica Mogherini ile görüştükten sonra yaptığı tesbitler buna delil sayılabilir. Bakan Çelik şöyle demiş: “Bu gün gözüken tablo, Türkiye-AB ilişkilerinde daha pozitif bir tablonun -ama hızlı ve güçlü adımlar atarak- ortaya çıkartılması, bu işbirliğinin daha güçlü hâle getirilmesi şeklindedir. Bu kadar kriz varken, etrafımızda bu kadar yönetilmesi gereken mesele varken, Türkiye’nin bu önemli rolüyle, AB arasındaki yakınlaşma pek çok krizin çözümünde son derece olumlu sonuçlar doğuracaktır ve herkes için faydalı sonuçlar üretecektir. Bunun için bu zirve [AB ile Türkiye arasında] bir an önce yapılmalıdır. Ayrıca Türkiye’nin kesinlikle tam üyelik dışında bir perspektife bakmayacağına değindik. Türkiye aday bir ülkedir, tam üyelik dışında bize başka bir şey teklif bile edilemez.” (DHA, 25 Ocak 2018)
Miting meydanlarında dile getirilen ve alkışlanan “AB bize yalvarsın. Üye olmak mecburiyetinde değiliz. AB kim oluyor? ‘Kopenhag Kriterleri’nden bize ne? Ankara Kriterleri der yolumuza devam ederiz. Biz değil, asıl AB bize muhtaç” mealindeki sözler bu açıklama ile örtüşür mü?
Şunu bilmek icâb eder ki asıl gerçek, AB Bakanının açıkladığı tablo gibidir. Yani AB üyeliğinde milletin ve memleketin menfaati vardır. Bu yolculuktan AB’nin de menfaati olması neticeyi değiştirir mi?
TÜSİAD Ekonomik Araştırma Forumu ile Koç Ünivesitesi işbirliğiyle düzenlenen “2018 Yılında Türkiye Ekonomisi” başlıklı konferansın açılışında konuşan TÜSİAD Genel Sekreteri Bahadır Kaleağası da benzer tesbitler dile getirmiş.
Türkiye’nin AB üyelik müzakereleri ile Avrupa değer ve standartlarına uyum sürecinin hızlandığını ve uluslar arası siyasal ve ekonomik gücünün yükseldiğini dile getiren Kaleağası, “AB, en önemli demokratik değer ortaklığıdır. En önemli yatırım, ticaret, turizm, teknoloji, sosyal kalkınma iş birliği ve mevzuat standardı kaynağımızdır. Türkiye ne kadar AB sürecinde ilerleyen bir ülke olursa, o kadar Çin’den Körfez’e, Amerika’ya dünyanın diğer bölgeleri için siyasal açıdan etkili, ekonomik açıdan câzib olmaktadır. Simetrik olarak, dünyada etkili bir Türkiye Avrupa’da da daha etkili bir ülke olmaktadır. Bu denklemi güçlendiren her gelişme millî menfaatlerimize hizmet eder, aksi ise ülkemizin karşıtları ve rakiplerini sevindirir. Bu nedenle, dış ilişkilerimizde iyileşmeyle beraber, Türkiye’nin AB üyeliği perspektifinde kararlılıkla yol alması, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve hızla derinleşmekte olan Avrupa enerji politikalarına ve Avrupa dijital tek pazarına uyum mutlak bir önem arz etmektedir.” (AA, 26 Ocak 2018)
Boş hamaset uğruna AB ile köprüleri atmak için hazırda bekleyenlerin “millî menfaatler”den bahsetmesi ne kadar gerçeklerden uzak olduğu görülsün. Milletin ve memleketin menfaatleri; hak, hukuk ve adalet yolculuğundadır. Niyet bu olsun ve iyi niyetle ve kararlılıkla çalışılsın.