Vakit kaybetmeden çare bulunması gereken dertlerimizden biri de, bir işi yaparken bunu millete sormamak ve bilgi vermemek adettir.
Bazı idareciler herhangi bir işi yaparken millete sormak ve bilgi vermenin sanki kendilerine zarar vereceğini düşünüyor. Oysa devlet ve millet kaynaşmasının belki de ilk adımı sormaktır, danışmaktır, bilgi vermektir. Soran, bilgi veren, danışan kazanır; aksi yönde hareket eden sadece kendisi değil millete de kaybettirir.
Yine bir vesile ile yolumuz Karadeniz’e, Çayeli’ne (5 ile 10 Haziran 2017 arası) düştü. Yaş çay sezonunun başlamamış olması sebebiyle bölgede hissedilir bir hareketlilik var. Kış ve bahar aylarında yaşanan sellerin sebep olduğu yol tahribatının yaraları sarılmaya başlanmış. Bunun yanında bazı mevkilerde yol genişletmesi ve dere ıslah çalışmaları gibi faaliyetler de yapılıyor. Meselâ, Senoz Vadisi yolu üzerinde yapılan dere ıslah çalışmaları dikkat çekici. Büyük yatırım yapılmış, derelerin etrafa zarar vermemesi için duvarlar, setler yapılıyor. Yapanları ve sebep olanları tebrik ederken bu faaliyetler hakkında milletin bilgilendirilmediğini de ifade etmek isteriz.
Geçmiş yıllarda bu ve benzeri faaliyetler yapılırken en azından bir tabelâ asılır ve işin mahiyeti, muhatabı ve maliyeti hakkında millete bilgi verilirdi. Şimdi ise bu bigiler milletle paylaşılmıyor. Her türlü iş yapılırken millete sorulsa ve bilgi verilse kim ne kaybeder? Düşünün ki her gün o yolu kullanan insanlar ortada bir faaliyet olduğunu görüyor, ama işin mahiyetini öğrenemiyor. Millet de bilse daha iyi olmaz mı?
Yapılan işlerin millete sorulmadığının bir delili de şu: Yine Senoz Vadisi’nden örnek verelim. Bazı köy yolları yıllardan beri bakımsız. Her defasında bu yolların bakımının yapılması için ‘yetkililer’e sözlü ve yazılı müracaatlar yapılıyor. Ancak bu taleplerin dikkate alındığı söylenemez. Oysa bahsedilen yolların iyileştirilmesi meselâ bin lira ile mümkün olduğu halde bu yapılmayıp, milletin talep etmediği, öncelik vermediği ‘duvar’lara belki de yüz bin lira harcanıyor. Elbette onlar da yapılmalı, ancak bu işlerde bir öncelik sırası gerekmiyor mu? Milletin talep ettiği ve istediği hizmetleri erteleyip acil görmediği işleri yapmak isabetli midir?
Tabiî ki millete sormak için onlara yakın olmak gerekir. Tahmin edileceği üzere Rize’nin, Çayeli’nin en önemli meselerinden biri de yaş çayın toplanması ve satılabilmesidir. Bu sene havaların soğuk gitmesi sebebiyle çay üretiminde hissedilir miktarda bir düşüş yaşanmış. Hem devlet hem de özel sektör planladığı miktarda yaş çay tahsil edememiş. Bunun üreticiye müsbet anlamda yansıması olmuş. Özel sektör fabrikaları yaş çay satın alabilmek için devletin tesbit ettiği fiyattan daha fazla para vermeye başlamış. Ve üstelik bunu peşin olarak ödüyor. Devletin tesbit ettiği kg fiyatı 2 lira 13 iken, özel sektör 2 lira 100 kuruş, hatta bazı bölgelerde 2 lira 300 kuruşa çay almaya çalışıyor. Geçen yıllarda üreticiden satın aldığı yaş çay karşığılında para vermek yerine ‘kuru çay’ veren ve üreticiyi mağdur eden özel sektörün bu hale gelmesi ayrıca dikkat çekici.
Her sene olduğu gibi üretici işçi bulmakta da sıkıntı yaşıyor. Bir komşumuz şöyle dert yanıyordu: “Ben İstanbul’da 60 TL yevmiye ile çalışıyorum. Köyümde 120 TL’ye çalışacak ‘işçi’ bulamıyorum.”
Garip, ama gerçek bu.
Tekrarlayalım: Soran, danışan, bilgi veren, bilgi alan kazanır; aksini yapan kaybeder.