Başka meseleleri konuşsak da Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz ister istemez gündemi meşgul ediyor ve edecek. Neticede önümüzde yarım asra yaklaşan inişli ve çıkışlı bir yolculuk var.
İstanbul’da düzenlenen bir sempozyumda AB ile Türkiye arasındaki ilişkiler tartışılmış ve yeni teklifler gündeme gelmiş.
Programda konuşan AB Bakanlığı Müsteşarı Selim Yenel, Türkiye için 3 önemli konu olduğunu hatırlatmış ve bunları ‘katılım müzakereleri’, ‘Gümrük Birliği’ ve ‘vize serbestisi’ şeklinde sıralamış. Yenel şöyle demiş: “Katılım müzakereleri ne yazık ki siyasî nedenlerle şu anda tıkanmış vaziyette. Bu konuda bir gelişmenin olması da beklenmiyor, ama bizim için en önemli kısım da bu. Çünkü üyelik müzakereleri devam etmezse, diğer alanları da menfi bir şekilde etkiler.”
AB ile ilişkileri seçimlerin de etkilediğine dikkat çeken Yenel, şunları da ilâve etmiş: “Özellikle geçen yıl AB ülkelerindeki seçimler, bizdeki referandum süreci karşılıklı ilişkileri daha da zorlaştırdı. Biz şimdi bunların hepsini geride bıraktık diyoruz. 2018’i biz bir toparlanma, bir araya gelme yılı olarak öngörüyoruz. Bu yönde çabalarımız var. Sonuçta birbirimize ihtiyacımız var, kimse tek başına bu ilişkileri sürdüremez. Mart ayının sonunda Varna’da bir zirve düzenlenecek. İlişkilerimizi tekrar rayına sokmaya çalışacağız.” (DHA, 2 Şubat 2018)
AB Türkiye Delegasyonu Başkan Yardımcısı Gabriel Munuera Vinals ise içeride de şikâyet konusu olan meselelere dikkat çekip şöyle demiş: “(Türkiye’de) Yargının bağımsızlığı, hapisteki gazeteciler ve insan hakları savunucularının sayısında kaygı verici gelişmeler de bulunuyor. (...) Bir kez daha çok net ifade etmek istiyorum; AB, 15 Temmuz darbe girişimi gerçekleşir gerçekleşmez defalarca kınamış ve Türk yetkililerin arkasında durmuştur. Türkiye’nin bu darbeden sorumlu olan kişilerin arkasından gitme ihtiyacını tamamen destekliyoruz, ancak bu, mutlaka uluslar arası standartlar çerçevesinde gerçekleşmeli ve yasalara uygun bir yargılama süreci olmalıdır. Burada amaç sadece, darbe planının gerçekleşmesinden sorumlu kişilerin doğrudan hesap vermesi için çalışmak olmalıdır. (...) Fakat mevcut durumu tersine çevirmek için bir takım yapısal ve kalıcı çalışmaların yapılması gerekiyor. Türkiye’yi, bizden uzaklaşmaktansa, bize yaklaşmaya teşvik etmeyi sürdürüyoruz. Katılım süreci devam ediyor; ne askıya alındı ne de sonlandırıldı.”
Türk Avrupa Bilimsel ve Eğitimsel Araştırmalar Vakfı (TAVAK) Başkanı Prof. Dr. Faruk Şen de “TAVAK olarak 2011’de yaptırdığımız bir araştırmada Türk halkının yüzde 54’ü AB’ye üye olacağımıza inanıyordu. Son olarak Kasım ayında yaptırdığımız araştırmada bu yüzde 30’a düştü. Yine bu araştırmada ‘AB’ye giden yolda Türkiye ciddî çalışıyor mu?’ diye halkımıza sorduğumuzda yüzde 80’i ‘gerekeni yapmıyor’ izlenimi içinde” demiş.
Kendimizi yanıltmayalım: Türkiye’nin AB’ye üye olması milletin menfaatinedir. Bu arada elbette AB’nin de bundan menfaati vardır. Kazan, kazan... Yapılan araştırmalarda “AB’ye giden yolda Türkiye ciddî çalışıyor mu?” sorusuna yüzde 80 nisbetinde “Gerekeni yapmıyor” cevabı vermesi idarecileri derinden derine düşündürmeli değil mi?
Millet yaşananların farkında, bu unutulmasın...