2015 Bütçesi üzerine yapılan konuşmalar, bazı yeni bilgilerin kamuoyu ile paylaşılmasına da vesile oluyor.
Bu cümleden olarak iktidar mensubu bir vekilin, arkadaşlarının haklarını savunurken yaptığı değerlendirmeler özellikle dikkat çekici.
En başta şunu ifade edebiliriz: Türkiye’de özelde ya da devlette çalışan hiç kimse “Aldığım maaş çok fazla, biraz azaltılsın” demez. Bin lira alan da, varsa yüzbin lira alan da “Helmun mezid/ Daha yok mu?” der ve artmasını ister. Dolayısı ile milletvekillerinin de aldıkları maaşları ve sahip oldukları sosyal hakları yetersiz bulması mümkündür.
Problem, sistemden kaynaklandığı için konuşmayı kimin yaptığını ayrıca ifade etmeye ihtiyaç duymuyoruz. Muhtemelen bu konuşmayı dinleyen vekillerin çoğunluğu, dıştan değilse de içten içe konuşmacıyı alkışlamıştır. Şimdi konuşmayı özetlemeye çalışalım:
*Ayağına kurşun sıkan tek grup siyasetçilerdir. Bu çok acı bir şey. Herkesin bir koruması vardır, ama milletvekilleri korunmasızdır ve milletvekilinin en büyük hasmı yine milletvekilidir.
*Herkes birbirine sahip çıkarken, korurken, kollarken, biz, birbirimizi yok edecek veya gözardı edecek veya küçültecek bazı şeylerin içinde oluruz. Ne demek istiyorum? 1995’te milletvekili oldum, herkesin ağzında bir sakız ‘milletvekilinin dokunulmazlığı’, ‘milletvekilinin lojmanı’, ‘milletvekilinin maaşı.’ Anadolu’ya gidiyoruz, diyorlar ki ‘Sizin altınızda araba varmış, yediğiniz içtiğiniz bedavaymış, mükellef villalarda kalıyormuşsunuz.’ Allah Allah, bunların hiçbirisi yok.
*Lojmanlardan 2003 Ocak ayında çıktık. İyi, lojmanlardan çıktık da nereye gidecek bu milletvekilleri? Yani, evi varsa evine gitti adamcağız, evi yoksa kiraya gitti veya misafirhanelerde kaldılar. Ben de dedim ki ‘TOKİ denilen kuruluş var, askere, Millî Eğitime, Sağlık Bakanlığı’na bina yapıyor, TOKİ bize de yapsın. Lojman değil, parasıyla bize satsın.’ (...) 355 tane müracaat oldu, 351’i müracaatını geri çekti.
*Bir milletvekilinin maaşının Başbakanlık müsteşarına endekslenmesi ne demek? (...) Benim özlük haklarım, benim sosyal haklarım ne olacak, bunu bilmem lâzım.
*İstanbul’da yemek yiyebileceğiniz bir tek Filizi Köşk var.
*14. dönemin deniz kenarında villaları var, 15. dönemin Kuşadası’nda var, 16. dönemin var, 17. dönemin Antalya’da var, 20. dönemden sonra bir şey yok. 20. dönemde biz geldik her şey bitti ‘harç bitti yapı paydos’ dediler. Onların yaptığı doğru muydu? Eleştirebilirsiniz, ama o zaman hazine tahsisleriyle hepsi yazlıklara kavuştu. (..) Biz kendimize geldiğimiz zaman ‘Aman lâf olur sonra’ Ne lâfı olacak? 3 gün konuşurlar, 4. gün biter kardeşim. Kim konuşacak? Haksız bir iş mi yapıyoruz? Yanlış bir iş mi yapıyoruz? Bu dönemin bir şerefi olsun, bence milletvekillerine ait bir düzenlemeyi yapalım. (...) Bizim neyimiz eksik? Hâkimleri, askeri düşünüyoruz, kanun çıkarıyoruz; akademisyenleri düşündük, kanun çıkardık hem de üç günde maşallah. Milletvekilleri için niye çıkaramıyoruz, neden bir araya gelmiyoruz? (AA, 11 Aralık 2014)
Demek ki eski dönemde milletvekilliği yapanların hepsinin deniz kenarında (Hazine tahsisli) villaları varmış, ama şimdiki vekillerin yokmuş... Peki, şimdikilerin de olsun... Ancak, “3 gün konuşurlar, 4. gün biter” anlayışı çok üzücü, hatta yaralayıcı... Yapılan iş iyi mi kötü mü ona bakmak lâzım gelmez mi? “Millet unutur, o halde yanlış yapmaya devam” denilebilir mi?
Doğrudur, millet unutur; ama hiçbir şeyi unutmayan, ahirette hesap vereceğimiz bir Yaradanımız (cc) var...