27 Mayıs 1960’daki askerî darbe, sadece 3 siyaset ve devlet adamını idam etmedi, Türkiye’nin siyasî hayatını da maalesef idam etti, katletti.
O tarihten sonra yaşadığımız sıkıntıların bir sebebi de, merhum Adnan Menderes ve arkadaşlarının zulmen idam edilmiş olmalarıdır.
Aradan bunca yıl geçti, 27 Mayıs 1960 öncesini ve sonrasını hak ettiği ölçüde değerlendirip tahlil edebilmiş değiliz. Bu tarihteki darbe, hem sonraki darbelere misal olmuş, hem de Türkiye’nin uzun yıllar tedavi edemeyeceği yaralar açmıştır.
27 Mayıs darbesini yapanlar, hukuka da darbe üstüne darbe indirmiş ve kurdukları özel mahkemelerde siyasetçileri adil olmayan bir şekilde yargılamışlardır. Slogan haline geldiği şekliyle, “Sizi buraya tıkan güç böyle istiyor” diyen hukuk adamları ortaya çıkmış ve adalet de idam edilmiştir.
O günleri yaşayanların anlattıkları yürek yakar. Çok azını biliyoruz. Bunun bir sebebi de, ‘yaraları deşmemek’ endişesidir. Elbette yaraları deşmemek icap ediyor, ama öte yandan ibret ve ders almak için yaşananları da bilmek gerekir. Darbeciler, milletin helâl reyleriyle iktidara gelen siyasetçileri devirmekle kalmamış, 3 siyasetçisi zulmen idam ettikten sonra bu darbe gününü uzun yıllar ‘bayram’ olarak da kutlamış ve kutlatmışlardır. Yani, zulüm üstüne zulüm...
27 Mayıs günü siyaset tarihinde kara bir leke olduğu gibi, merhum Adnan Menderes’in idam edildiği gün olan 17 Eylül de ayrıca kara bir gündür. Gerçi, inşallah zulmen şehit edildiği için bu tarih Mendes ve arkadaşları için zulümleri sona erdiği bir ‘kavuşma’ günüdür. Ama bu, zalimlerin zulmünü görmemizi ve kınamamız gerektiğini ortadan kaldırmaz.
Darbecilerin özel olarak kurdukları ve dikkat ediniz, adına “Yüksek Adalet Divanı” dedikleri, ama özünde adil olmayan bir mahkemede 9 ay 27 gün süren yargılama yapılmış. Neticede 14 kişinin idamına, 31 kişinin de ömür boyu hapsine karar verilmiş. Geri kalan 418 sanığa ise 6 ay ile 20 yıl arasında değişen hapis cezaları veya beraat kararı verilmiş.
Neticede, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan 16 Eylül 1961 tarihinde sabaha karşı, Adnan Menderes ise İmralı Adası’nda 17 Eylül 1961’de sağlık muayenesini yapan doktor heyetinden ‘sağlam raporu’ alınmasının ardından, öğleden sonra saat 13:21’de zulmen idam edilmiştir. Düşünün, idam kararları normalde sabaha karşı uygulanır. Darbeciler, bu kurala bile riayet etmemiş ve merhum Menderes’i öğle vakti darağacına göndermişlerdir. Zulüm içinde zulüm, haksızlık içinde haksızlık!
Darbeciler bu haksız kararlarıyla bir bakıma Menderes’i değil, milletin iradesini idam etmiş ya da etmek istemiştir. Her fani gibi merhum Menderes de bir zaman ebedî âleme göçecekti. Onu idam edenlerin isimleri unutulmuyor ya da hayırla yad edilmezken, Menderes ismi hatırlandığı her yerde rahmetle ve duâyla yad ediliyor. Biz de bu vesileyle merhum Başbakan Adnan Menderes’e ve vefat eden bütün çalışma arkadaşlarına Allah’dan rahmet ve mağfiret niyaz ediyoruz.
Darbeciler, maksatlarının aksiyle tokat yemiş ve Menderes’in fikirleri, idealleri ve gayretleri; başka isimlerle, başka şahıslarda iktidar olmaya devam etmiştir. İnşallah öyle olmaya da devam eder.