Sermayeyi kaybetmekten daha kötü olduğu bilinen ‘güven’in bilhassa medya dünyasında tamamen kaybolduğu yapılan bir araştırma ile de tescil edilmiş.
Araştırmaya göre Türkiye’deki okuyucuların yüzde 60’ı ‘ana akım medya’daki haberlerin doğruluğuna güvenmiyor ve daha güvenli gördüğü ‘sosyal medya’ hesaplarına yöneliyormuş.
Oxford Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Reuters Gazetecilik Çalışma Enstitüsü’nün her yıl yayınlanan Dijital Haber Raporu’nun altıncısını geçen günlerde yayınladı. Rapora göre Türkiye, ankete dahil edilen 36 ülke arasında güven bakımından 23’üncü sırada yer almış. Türkiye’deki “ana akım medyanın büyük kısmının hükümet tarafından kontrol edildiğine” işaret edilen çalışmada, Türkiye’de online haber siteleri ve sosyal medyanın haberlere ulaşma noktasında sık sık “uğranılan ilk liman” olduğu da belirtilmiş. (http://www.dw.com/tr, erişim: 23 Haziran 2017)
Güven en önemli mesele olduğu halde medyanın güvenilmez halde olduğunu her halde kimse inkâr edemez. Maalesef başta gazete ve televizyonlar olmak üzere öyle abartılı, öyle ‘yalan’ haberlere yer veriyorlar ki arada sırada verilen ‘doğru haber’lere de inanan olmuyor. “Sürüye kurt daldı” diye üstü üste köye yalan haber salan çobanın, daha sonra gerçekten kurtlar sürüye dalınca kimsenin çobana inanmaması ve koyunların telef olması gibi bir durumla karşı karşıyayız.
Tabiî ki doğru haber vermeyen ‘ana akım medya’dan kaçıp ‘sanal âlem’deki hesaplara yönelmek de biraz yağmurdan kaçıp doluya tutulmaya benzer. Çünkü yaygın olarak kullanılan sosyal medya hesapları da maalesef yalan haberler yayıyor. Tek farkı, sosyal medyadaki yalan haberlerin ömrünün çok daha kısa olması, ‘kral çıplak’ diyenlerin daha fazla olmasıdır.
“Magazin basını” bir yana bırakılacak olsa bile bazı çok satan gazetelerin ‘doğru haber’ noktasında hassas olmadıkları ortada. Öyle olmasa hemen her gün düzeltme ve tekzipler yayınlanır mıydı?
Aslında medya güvenilmez haberlere imza atmakla bindiği dalı kesmiş oluyor. Bu noktada basın meslek kuruluşlarının üzerine de büyük görev düşüyor. Abartılı, yalan ve yanlış haberlere imza atanların ‘papucu dama atılsa’, teşhir edilse, ikaz edilse yayıncılar yanlışta ısrar edebilir miydi?
Medya dünyasında güvenin yeniden tesis edilmesi kısa zamanda mümkün görünmüyor. Elbette bu noktada asıl kuvvet, okuyucudadır. Ucuz diyerek doğru haber vermeyen gazeteleri satın almaya devam ederse ‘doğru yazan gazeteler’ bir bakıma ‘dokuzuncu köy’e kovulmuş olmaz mı?
Şunu da unutmamak gerekir ki medyanın doğru haberlere yer vermesi, kasıtlı ve yalan haberlere kapısını kapatabilmesi bir bütün olarak cemiyetin yalana prim vermemesi ile ilgilidir. İşte, sokakta, evde, çarşıda, pazarda müşteri bulan ‘yalan’ çok daha kolay olarak medyada da müşteri bulabilir.
Bu meseleye sadece ‘yalan haber’ olarak da bakamıyız. Bu tablo Türkiye’nin ciddî problemlerle karşı karşıya olduğunu da gösterir. Yalanı evimizden, sokağımızdan, mahallemizden ve tabiî ki dilimizden kovmadıkça medyadan da kovamayız. Araştırmayı yapanla değil, kendimize kızalım ve ‘sıdk’a, ‘doğruluk’a sarılalım.