Türkiye Psikiyatri Derneği tarafından bu yıl 51’incisi düzenlenen “Ulusal Psikiyatri Kongresi”, 943 bilim adamının iştirakıyla Antalya’da başlamış/yapılmış.
Farklı konularda 266 bildiri sunulacak olan kongrede, dolaylı olarak medya konusu da gündeme gelmiş.
Suriye sınırında düşürülen uçak ve sonrasında alevlenen “savaş endişesi”yle ilgili bir soru üzerine Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Simavi Vahip, şöyle demiş: “Bu çok akut, çok hızlı gelişen bir durum. Ne olur diye hepimiz birtakım tahminler yapmaya çalışıyoruz. ‘Paris’te yaşananlardan sonra Avrupa’da ne olur, Türk ve Müslümanların durumu ne olur ya da Müslüman ülkelerde Avrupalıların durumu ne olur’ gibi psikiyatrinin ve psikolojinin çok temel bir konusu var. Bölme dediğimiz ya da öteki diye adlandırabileceğiniz bir konu. Gerçekten bugünler, ötekileştirmenin en aza indirgenmesi gereken ve ötekileştirilmenin yaşanmaması için ek süre çaba sarf edilmesi gereken günlerdir. Bu tür krizleri körükleyecek şeylerden kaçınmamız gerekiyor.”
“Akıl için yol bir” olduğu burada da görülüyor. “Bu tür krizleri körükleyecek şeylerden kaçınmak gerektiği” ortak aklın ikazı olarak karşımızda duruyor. Sanal âlemde, sosyal medyada hadisenin üzerine körükle gidenler olsa da, ortak akıl sakin olmayı tavsiye ediyor. Üstelik bunun için başka zamanlardan daha fazla çaba sarf etmek gerek.
Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. Mehmet Yumru da, kanayan başka bir yaraya parmak basmış. Son 10 yılda Türkiye’de yaklaşık 29 bin kişinin intihar neticesinde öldüğünü hatırlatan Yumru, bütün intiharların yaklaşık yüzde 25’inin 15-24 yaş arasında gerçekleştiğini söylemiş. Yumru, “Medyada intihar vak’alarının tüm detaylarıyla dramatize edilerek, görsel ögeler eşliğinde sunulması intihar oranlarını artırıyor. Hem ülkemizde hem de dünyada, medyada intihar haberlerinin veriliş biçimine dikkat edilmediği zaman intihar girişimlerinin arttığını gösteren çok sayıda örnek bulunmaktadır” demiş. (AA, 26 Kasım 2015)
Türkiye’de, Avrupa ülkeleri ve ABD’ye göre daha az kişi intiharı seçiyor; ama bu bizim sürüklenmek istendiğimiz bataklığı hafife almamızı icap ettirmez. Yalnız yaşamanın, işsizliğin, ekonomik dertlerin intihar davranışı riskini arttırdığını hatırlatan uzmanlar, bazı büyük kazaların travmalara sebep olduğunu da ifade etmişler.
Medya vasıtalarının haber adı altında yaptığı bazı yayınlar, maalesef intihara teşvik ediyor. Uzmanların ikazı bu açıdan önemli. ‘Haber’ ile ‘ölüme dâvetiye’yi ayırmak icap eder. Bu noktada, Risale-i Nur’daki bir prensibi hatırlatmak icap eder: “Bâtıl şeyleri tasvir etmek, safi zihinleri idlâl eder.” (Said Nursî, Sözler, s. 647) Kötü şeyleri ayrıntılı bir şekilde anlatmak, işin özünü bilmeleri dalâlete/kötülüğe sürüklüyorsa; intihar hadiselerini bir bakıma ‘canlı yayın’larla duyurmak da böyle bir tesir meydana getirir.
Geçen yıllarda televizyonlarda yayınlanan bir dizi filmin böyle bir etkisi olmuş ve tartışmalar yapılmıştı. Başka meselelere de bu pencereden bakılabilir. ‘Kötü haber’ler bazı insanları maddî olarak intihara sürükleyeceği gibi, başka bazı kötü yayınlar, müstehcen fotoğraflar, filmler ve diziler de manevî anlamda insanları intihar ettirmiş sayılır.
Yerinde kullanılması durumunda çok iyi işlerin yapılabileceği medya vasıtaları, kötü yolda kullanıldığında ise büyük felâketlere sebep olabilir. Medyanın kabahatlerini saymakla bitiremeyiz, vesselâm.