Mülkün temelinin adalet olduğunu hatırlatıp “Her adımda âdil olunsun. Kimseye haksızlık yapılmasın.
Suçsuz insanlar mağdur edilmesin” dedikçe bu çağrılardan rahatsızlık duyup itiraz ve itham edenler de oldu. Onlara göre atılan adımlarda, yapılan işlerde hata ve yanlış olma ihtimali yoktu.
Neyse ki “Hata yapılıyor, masumlar da mağdur oluyor” diyenler çoğaldı ve nihayetinde Türkiye’yi idare edenler de bu hadiseyi kabul etti ve çözüm için ‘kriz masası’ kurulmasını kararlaştırdılar. Ancak öyle bir hâl var ki, Türkiye’yi idare edenler bile “hata yapılmış olabilir, düzeltelim, düzelteceğiz” dedikleri halde kraldan fazla kralcılar yine de hata yapılmadığını savunuyor.
Başbakan, Ankara’da düzenlenen vâliler toplantısında konuşurken bilmânâ/özetle şöyle demiş: Kamu içinde ciddî sayılabilecek bir tasfiye yapılıyor. Burada zaman zaman titiz davranılmadığı, yaş ve kurunun bir arada yandığı şeklinde şikâyetler geliyor. İntikam duygusuyla değil adaletle hareket edeceğiz. Bu mesaj karar veren herkesedir. Bizim sizlerin adaletinize güvenmekten başka şansımız yok. Kılı kırk yaracaksınız.
Başbakanlık Müsteşarlığı başta olmak üzere her yerde bir nevi kriz merkezi oluşturulmalı. Bu konularda kendisine haksızlık yapıldığını söyleyen, sizin tesbitleriniz varsa bir birim vasıtasıyla toplayın. Yanlış hesap Bağdat’tan döner. Adalete, hukuka uymayan bir iş varsa, bu çalışmalar tamamlandıktan sonra dönüp bakılacak ve yapılan yanlışlar düzeltilecek. (www.milliyet.com.tr)
‘Kriz masası’nın mağduriyetlere son verip veremeyeceği ayrı bir konu. Önemli olan ‘hata’ yapıldığının görülmesidir. Zaten yanlışların sonsuza kadar devam etmesi mümkün değil. Ne kadar kısa sürede hatadan dönülürse o kadar isabetli olunur.
1 Eylül 2016 tarihinde yayınlanan 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile mağdur olanların mağduriyeti yetersiz de olsa kısmen dile getirilirken, aynı tarihli Resmî Gazete’nin mükerrer sayısında yayınlanan 673 sayılı KHK ile mağdur olanların itiraz sesini kamuoyu pek duymadı. 673 sayılı KHK’nın 4’üncü maddesine göre yurt dışında eğitimine devam eden Öğretim Üyesi yetiştirme Programı (ÖYP) mensupları mağdur olmuş durumda. Netice olarak bu program çerçevesinde eğitimini yurt dışında devam ettiren ve şimdi KHK ile ‘atılan’lar maddî mânâda da mağdur olmaktadırlar. Bilemiyorum, belki abartı vardır, ama bu madde sebebiyle mağdur olduğunu ifade eden bir ‘öğrenci’ “Benim için ceza+faiz hariç 500-600.000 lirayı bulan bir bedelden bahsediyorum. Yurt dışında derece alsak bile Türkiye’de denklik verilmeyeceği, hiçbir akademide görev verilmeyeceği ilgili KHK’da belirtilmiştir. Bir gecede hem hayallerimiz çalındı, (...) Ben bu borcu nasıl öderim? Kefillerim devlete güvendi, senetlere imza attılar, şimdi onlara karşı da hiçbir suçum olmadığı halde mahcub duruma düştüm. Bu insanlar da bir maaşa bakan insanlar; şimdi ben bu insanlara ne diyeyim?” demiş. (t24.com.tr, erişim: 8 Eylül 2016)
İfade edilen rakamın yarı miktarı bile büyük bir mağduriyeti göstermez mi?
Elbette mağdurlar sadece bunlar değil. Başkalarının da başka zamanlarda mağdur ettiği insanlar vardır. Hadiseye prensip olarak bakalım ve kim olursa olsun, kime karşı yapılırsa yapılsın haksızlığa itiraz edelim ve adaletin tecellisi için gayret gösterelim.