Ülkemizde yaşayanların daha mutlu, huzurlu ve ümitvar olması; işleyen adil bir hukuk sistemine de bağlıdır. Adil bir hukuk sistemi, kişilerin arzu ve isteklerinin değil, adil kanunların uygulanmasıyla mümkün olur. Türkiye’nin bu noktada alması gereken çok yol olduğunu ifade etmeye bile gerek yok.
Hukuk sisteminde de bazı iyileştirmeler yapıldı, ama bir noktadan sonra geri adımlar atıldığı da ortada. İyileştirmeler, Avrupa Birliği yolunda hazırlanan ‘paket’lerle olabildi. DGM’lerin kalkması, mütedeyyin insanları potansiyel suçlu gibi gören bazı kanun maddelerinin değiştirilmesi bu adımlar arasında sayılabilir. Fakat, çok sayıda ‘uyuyan kanun maddeleri’ olduğu için tam anlamıyla bir düzelme olamadı. Zaman ve zemine göre bazı kanun maddeleri meşhur olmaya devam etti. Düne kadar iyi görülen bazı kanun maddeleri, farklı uygulamalara vesile edildi ve ‘kötü madde’ haline geldi.
Bütün bu tartışmaları sona erdirmek, belki de yeni, sivil ve eskisini aratmayacak bir anayasa ile mümkündür. Ancak bu gün için bu ihtimal de uzaklaşmış görünüyor. Her ne kadar yeni anayasa yapılması tartışılsa da, bunun kısa zamanda olması pek de kolay değil. Önümüzde seçimler var. Sonrasında ortaya çıkacak siyasî tablo, bu tartışma çalışmaları farklı olarak şekillendirebilir.
Türkiye’nin ‘Kopenhag Kriterleri’ne uygun davranması gerektiğini hatırlatan Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Elmar Brok, “İç Güvenlik Paketi” ile ilgili yaptığı değerlendirmede şöyle demiş: “Bu paketle beraber şiddet ve teröre karşı mücadeleyi destekliyoruz, fakat bunun temel haklar, özgürlükler ve ifade özgürlüğüne zarar vermeyecek şekilde gerçekleşmesi gerektiğini düşünüyoruz.” (Cihan bülteni, 18 Mart 2015)
Çok küçük bir ‘anarşist’ topluluk dışında, şiddet ve teröre karşı mücadeleyi kim desteklemez ki? Bu mücadeleyi herkes destekler, ama mücadele adı altında başka planlar yapılırsa ona itiraz edilir. Çok sloganlaştırıldığı için hatırlatmak lâzım: Türkiye’yi idare edenler; gündemdeki bu mesele ile ilgili dile getirilen haklı itirazları, “Ne yani, isteyen istediği gibi bomba mı atsın? İsteyen devlet malına zarar mı versin? İsteyen camları, çerçeveleri mi devirsin?” diye soruyor.
Elbette bu ve benzeri terör ve anarşi hareketlerini kimse kabul etmez. Her türlü terör ve anarşi önlensin. Fakat getirilmek istenen düzenlemeler bunlarla sınırlı değil ki! Pakette bu maddeler varken, hemen yanında da valilere ölçüsüz yetki veren maddeler de var. Üstelik paketteki/torbadaki yanlış düzenlemelere, yanlış maddelere itiraz edenler sadece muhalefet değil.
Türkiye’yi idare edenlerin yakından tanıdığı, daha önce onlar için kanun maddeleri yazmış isimler de düzenlemedeki bazı maddelere itiraz ediyorlar...
İyi ile kötüyü aynı anda sunmak, birbirine karıştırmak yanlış değil mi? Hele hele, itiraz edenleri “Bunlar anarşi istiyor, bunlar teröristlere destek çıkıyor” demek insafsızlık.
Başka konularda olduğu gibi bu konuda da toptancılığa gerek yok. İyisine iyi, kötüsüne kötü...
İş dönüp dolaşıp ‘kriter’lere dayanıyor. Neymiş bu kriterler? Avrupa Konseyi, 22 Haziran 1993 tarihinde yapılan Kopenhag Zirvesi’nde, AB’ye girmeye aday ülkelerden şunları isteme kararı almış: a) İstikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasinin var olması, b) Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü, c) İnsan haklarına saygı, d) Azınlıkların korunması.
Bu kriterlere uyum sağlayamayan ülkeler AB’ye üye olarak kabul edilmiyor. Türkiye’yi idare edenlerin “Bize Ankara Kriterleri yeter” anlamındaki açıklamalarının sebebi daha iyi anlaşılıyor...