Bilindiği üzere Türkiye’nin dış politika meselelerinden biri de Kıbrıs’tır.
Yarım asrı geride bırakan bir problemle karşı karşıyayız. 1974’de gerçekleştirilen ‘Kıbrıs Barış Harekâtı’ adadaki fiilî durumu değiştirmiş olsa da adadaki tartışmalar bitmedi. Sonraki yıllarda Rum kesimi Avrupa Birliği’ne üye olurken KKTC dünya nezdinde beklediği desteği bulamadı.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın açıklamalarına göre, Kıbrıs’ta yeni bir döneme girilmek üzere. Akıncı, 28 Haziran’da (bugün) İsviçre’de başlayacak Kıbrıs Konferansı konusunca çok umutlu konuşmuş: “Bu konferans bir karar konferansıdır.”
Kıbrıs’a kalıcı barış getirecek ve iki tarafın da kabul edeceği bir çözümün bulunması temennisine katılmamak mümkün değil. Bundan önce de bu anlama gelecek çok sayıda açıklama yapıldığı için ihtiyatlı olmakta fayda var. Kıbrıs’ta bir çözüme kavuşulması hem Türkiye’nin hem de bölge ülkelerinin menfaatinedir. Gerginlik olduğu müddetçe Kıbrıs’ta yaşayanlar da, dolaylı olarak Türkiye de bundan zarar görüyor.
İki kesimli, iki kurucu devletin siyasî eşitliğine dayalı, federal ilkelerle yürütülecek bir Kıbrıs’ın mümkün olduğuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı Akıncı sözlerini şöyle sürdürmüş: “Yürüttüğümüz iki yıllık müzakere sürecinin, toplamda da 50 yıllık sürecin son aşamasına gelindi. İsviçre’de iki paralel masa kurulacak. Bu da öteden beri beklenen, istenen bir yöntemdi. (...) Diğer tüm tarafların da hedefi bu olursa mümkün olan üzerinde yoğunlaşıp, tüm taraflar olarak imkânsızı talep etmezsek, makul ve gerçekçi davranılırsa bu çözüme varmak mümkün olabilecek.” (AA, 26 Haziran 2017)
Cumhurbaşkanı Akıncı’nın dikkat çektiği nokta, Kıbrıs meselesinin de kilitlendiği noktasıdır: İmkânsızı talep etmek!
Yıllardan beri devam eden görüşmelerin bir neticeye varmamış olması tarafların ‘imkânsız olanda ısrar etmesi’dir. Bir adım daha ileri giderek, ‘çözümsüzlüğün’ bir ‘çözüm gibi sunulması’ ile karşı karşıya olduğumuz da görülür. Kıbrıs’ta yaşanan biraz da bunu hatırlatıyor. Çözüm bulunması bazılarının konforunu sarsabileceği için imkânsız olan istenmiş ve işler bu noktaya gelmiştir. Kıbrıs’ta tartışma konularından biri de Maraş bölgesidir. Baştan sona otellerle dolu olan bu turizm bölgesinin iki taraf için de kullanılamaz halde olması yine iki tarafa da zarar vermiştir. Makul bir noktada anlaşıp uzlaşılabilmiş olsaydı muhtemelen KKTC daha iyi imkânlara kavuşmuş olabilirdi.
Dikkat çekici başka bir nokta da Kıbrıs meselesinin neredeyse Türkiye’nin gündeminden çıkmış olmasıdır. KKTC Cumhurbaşkanı “Artık karar anı gelmiştir” derken meselenin Türkiye’de konuşulmaması normal midir? BM Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide’nin ara buluculuğunda 2015’te yeniden başlayan müzakereler, “Ekonomi”, “Avrupa Birliği”, “Mülkiyet”, “Yönetim-Güç Paylaşımı”, “Toprak” ile “Güvenlik ve Garanti” olmak üzere altı temel başlıktan oluşuyor. Peki bu başlıklarda nasıl bir çare ve çözüm sunulacak? Ortaya çıkacak muhtemel kararlardan Türkiye kamuoyu yeteri kadar bilgi sahibi midir? Yoksa bu bilgisizlikte verilen bir ‘üst karar’ın neticesi midir?
Kıbrıs’ta kalıcı barışa ulaşılması Türkiye’nin de menfaatine olduğuna göre çözümü desteklemek doğru olandır. İnşallah bu konferanstan iyi ve doğru kararlar çıkar. Amin.