Bütün dünya bir yılı daha geride bıraktığımız için sevinç çığlıkları attı. Bu kutlamalarda çok fazla çelişki var.
Biri, hepimizi ilgilendiriyor: Herkes ölüm tarihini ertelemek ister. Ancak bir yılı geride bırakıp yeni bir yıla girmek bir bakıma ölüme daha da yaklaşmak değil mi? Peki, insanların ölüme koşmaları, yaklaşmaları sebebiyle sevinmesi çelişki değil mi?
Devlet ve millet olarak yılları geride bıraktık, ama bir şey peşimizi bırakmadı: Terör. Maalesef ne bayram, ne seyran, ne de yılbaşı; kanlı terörün sona ermesine sebep olmadı. 2015’den 2016’ya girdiğimiz saatlerde de terör kan akıtmış, can yakmış. Yeni yılın ilk gününde, ilk saatlerinde de yine terör can yakmış. Elbette bütün dünyanın kendisine göre sıkıntıları, dertleri var, ama Türkiye’nin bu derdi çok derin, çok yakıcı, çok yaralayıcı. Çeyrek asır geride kaldı ve terör ocakları söndürmeye devam ediyor.
Değişik vesilelerle Türkiye’nin en önemli meselesinin eğitim olduğunu ifade etmeye çalışıyoruz. Aslında doğru dürüst, kalplere hitap eden bir eğitim sistemi olsa terör bu kadar can yakıp, ocak söndürmeye sebep olmaz. Eğitimdeki bozulma dolaylı olarak önümüze terör olarak çıkmış durumda. Bununla birlikte “Türkiye’nin en önemli meselesi terörü sona erdirmektir” desek yanlış olmaz. Bu tesbit, eğitim meselesini görmezden geldiğimiz anlamına gelmesin.
Türkiye’yi idare edenlerin hem ülke gerçeğini hem de dünya gerçeğini görmesi gerekir. Dünya bir köy haline geldiğine göre, bu ‘köy’deki komşularımızla hem iyi geçinmek hem de onlarla ortak çalışmalar yapmak durumundayız. Türkiye’nin başında bulunan terör belâsını, dünyadaki hadiselerden bağımsız olarak düşünmek mümkün mü? Türkiye terörü bertaraf edecekse bunun bir yolu da yine ‘dünya komşuları’ ile işbirliğinden geçer.
Neredeyse bir asır boyunca etrafımızın ‘düşman’larla çevrili olduğu öğretildi. “Hiç dostumuz yok” anlamına gelen bu yaklaşım temelden hatalıydı. Aslolan, aynı dünyada yaşadığımız ülkelerle dostluklar geliştirmek olmalıydı. Bu gerçeği görmemek için direndik. Sonunda dostluklar kurmaya başladık, ama bu defa da hem Türkiye hem de dünya gerçeklerini görmek istemedik. Birlikte yapabileceğimiz pek çok şeyi, ‘Sadece ben yapayım’ dedikçe elimizden kaçırdık. Yaşadığımız hadiselerde ibret ve ders alabilirsek, bundan sonraki adımları daha itinayla atabiliriz.
Türkiye, uzun süren terörle mücadele yılları boyunca başka pek çok ülkenin elinde olmayan bir imkâna, bir tecrübeye sahip. Yapması gereken tek şey, geçmişte yapılan yanlışları tekrarlamamak ve o yanlışlardan ders ve ibret almak. Terörle mücadelede neredeyse denenmeyen yol kalmadı. Dolayısıyla “Terörü nasıl bitirelim?” sorusuna doğru cevabı verebilecek durumda olmalıyız. Bu noktada dünyada ortaya konulan güzel örneklerden de ders almak lâzım. Uzun sürse de en etkili mücadele, insana insan değeri verilerek yapılabilir. Haksızlıkla yapılan bir mücadele kısa dönemde fayda verse de uzun dönemde başarılı olamaz. Çeyrek asır bunun en güzel örneği değil mi?
Temennimiz ve duâmız, terör belâsının da ‘eski yıl’larda kaldığı ‘yeni yıl’ları görmek...