Yaklaşık 50 milyon kişinin ‘kimlik bilgileri’nin internete sızdırıldığı ortaya çıktı.
Haberin duyulmasıyla birlikte gözler Türkiye’yi idare edenlere yöneldi. İlk açıklamalar, “Bize bir şey olmaz” anlamındaydı. Fakat görülüyor ki bir şey olmaz demekle meseleler hallolmuyor.
Ulaştırma, Denizcilik ve Habercilik Bakanı Binali Yıldırım, Bakanlık Toplantı Salonu’nda Türk Dünyası Mühendisler ve Mimarlar Birliği (TDMMB) Yönetim Kurulu üyelerini kabulü sonrasında konu ile ilgili soruyu cevaplandırırken şöyle demişti: “Bu haber çok eski bir haber. 2010 yılında da böyle bir iddia ortaya atılmıştı. Şimdi bu, zaman zaman ısıtılıp ısıtılıp gündeme getiriliyor, yeni bir haber gibi servis yapılıyor. Şu an ortaya çıkan haberlerin güncel bir değeri yok. Bu, bildiğimiz bir konudur, geçmişte yaşanmış bir hadisedir.” (Hürriyet.com.tr, 5 Nisan 2016)
Bu açıklamayı duyanlar ne yapar? Haliyle idareciye güvenir. Ancak aradan bir gün geçince gelen ikinci bir açıklama, kimliklerden önce ‘güven’in kaybedildiğini akla getiriyor. Çünkü Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Türk vatandaşlarının kimlik bilgilerinin internete sızdırıldığı iddiası üzerine şunları söylemiş: “Nereden, nasıl sızdı bilmiyorum, ama rakamlara baktığınız zaman 50 milyon civarında. Bu, Türkiye’deki seçmen sayısına yakın. Bildiğiniz gibi YSK, seçmenlere ilişkin bilgileri siyasÎ partilerle de paylaşıyor. O nereden sızdı, nasıl sızdı bunun araştırılması, tahkik edilmesi, üzerinde durulması lâzım. Öyle zannediyorum ki bu haberlerin çıkmasından sonra gerekli tahkikat hem adlî boyutuyla hem idarî boyutuyla başlatılmıştır.” (AA, 6 Nisan 2016)
Bir bakan haberi, iddiayı yalanlıyor; ikinci bakan hem doğruluyor hem de tahkikat başlatıldığını açıklıyor. Oldu mu şimdi? Bir günde ne değişti?
Demek ki Türkiye sadece ‘kimlik bilgileri’ni değil, en başta ‘güven’ olmak üzere, ciddiyeti, samimiyeti, millete değer vermeyi, iddiaları ciddiye almayı, konuşulanların duyulma hassasiyetini de kaybetmiş!
Bu ve benzeri hadiseler elbette sadece ülkemizde olmuyor. Başka devletlerde de benzer sızmalar, bilgiyi kötüye kullanmalar olmuştur ve olabilir. Fakat iddialar ortaya atılınca, araştırmadan, bakmadan, sormadan inkâr etmek ülkemize mahsus bir hal gibi duruyor. Belki bundan sonra da benzer krizler, sızmalar, ‘casus’luklar olabilir. Önemli olan bu hadiselere karşı tedbirli ve kararlı olmaktır. İnkâr etmek, sonra da “Soruşturma başlattık” demek uygun bir tavır olamaz.
Almanya’nın meşhur sanayicisi Robert Bosch’a (1861-1942) atfedilen bir söz vardır: “İnsanların güvenini kaybetmektense, para kaybetmeyi tercih ederim.” Nedense Türkiye’yi idare edenler bu tesbiti dikkate almıyorlar. Bugün dediğini yarın inkâr etmek ‘siyaset’le izah edilebilir mi?
Kimlik bilgilerinin internete düşmesi hadisesini hafife almamak lâzım. Bu yolla binlerce kişinin mağdur edildiğine gazete haberleri şahittir. Kimlik bilgileri ele geçirilip adına şirket kurulan ve mağdur olan yüzlerce belki de binlerce kişi var.
Yeni mağduriyetlere sebep olmamak için işimizi daha ciddî ve doğru yapalım.