Birliğe, beraberliğe ve kardeşliği en ziyade muhtaç olduğumuz bir dönemdeyiz.
İdarecilerimiz de ekseriyetle bunun farkında ve “Kardeş olalım, bir olalım, birlik olalım” diyorlar. Ancak bir, beraber ve kardeş olmak için sadece söz yetmiyor. Sözlerimizi icraatlarımız, adımlarımız ve kararlarımız da desteklemeli.
Bu manadaki bir çalışma, Diyarbakır’da gerçekleştirilmiş. Din Görevlileri Birliği Derneği (Din-Bir-Der), Medrese Alimleri Vakfı (MEDAV) ve Trabzon Kur’an Kursları Dernekleri Federasyonunca hazırlanan “Kardeşlik Köprüsü” programı çerçevesinde “Güneydoğu ile Doğu Karadeniz Arasında Kardeşlik Köprüsü Projesi” düzenlenmiş.
Proframda konuşan Diyarbakır Valisi Hasan Basri Güzeloğlu, “Bugün Türkiye, dünya üzerinde insani yardım noktasında en fazla yardım yapan, acıya, derde, sıkıntıya koşan bir devlet, bir millettir. Dünyanın en zengin devleti değiliz ama elhamdülillah gönlü en zengin olan bir milletin evlatlarıyız” demiş.
Diyarbakır’ın birçok medeniyete beşiklik eden kadim bir şehir olduğunu ifade eden Güzeloğlu, şunları da ilave etmiş: “Diyarbakır peygamberler şehridir. Hz. Zülküf ve Hz. Elyesa Harun Nebi’nin makamı ve mekanı burada. Bunların ötesinde bilinen ve bilinmeyen binlerce hak aşığı, evliyanın, enbiyanın makamı var. Diyarbakır kapılarından girilirken abdest alınarak girilen bir şehirdi. Bu mana ve anlam boyutunda Diyarbakır, yaşanması, gelinmesi, görülmesi, hissedilmesi gereken bir şehir.” (AA, 29 Ekim 2017)
Kardeşlik köprüleri kurmaya çalışmak, hele hele bunu Karadeniz ile Güneydoğu arasında yapmaya çalışmak elbette isabetlidir. Ancak bu köprüler çok itina ile kurulmalı ve uzun ömürlü olmasına çalışılmalı. Ve çok daha önemlisi bu ‘köprü’ler ilave icraatlarla desteklenmeli.
Diyarbakır üzerine çok söz, çok tesbit duymuştuk ama doğrusu “Diyarbakır kapılarından girilirken abdest alınarak girilen bir şehirdi” tesbitini ilk defa duyduk. Peki ne oldu da bu kadim şehir yaralandı, hırpalandı ve mahvedildi? Bunca yıllık ihmalin bedelini kim edeyecek? Daha doğrusu bunca yıl ödenen bedeller yetmedi mi?
“Kapılarından girilirken abdest alınan şehir” anlayışını milletimize kazandıran din dardeşliği değil miydi? O halde dört elle bu kardeşliği yeniden kurmak için gayret sarfetmek mecburiyetindeyiz. Kurulan ya da kurulmaya çalışılan ‘kardeşlik köprüleri’nin temelinde de bu anlayış olmak durumundadır. Başka anlayışlar üzerine kurulmaya çalışılan köprülerin uzun ömürlü olmayacağını lütfen görelim.
Kalıcı köpürler ve kardeşlik bağları kurmak için ilave olarak hak, hukuk ve adaletin teminine de ihtiyaç vardır. Haksızlığın olduğu yerde kardeşliği temin etmek kolay olmaz. Yakın tarihimiz buna da en büyük delillerden biridir. Hak, hukuk ve adalet anlayışı ne ölçüde benimsenir ve kabul görürse kardeşlik köprüleri de o nisbette sağlam, dayanıklı ve uzun ömürlü olur.
Bu gayretlerin devam etmesi ve kurulmaya çalışılan manevi köprülerin dört bir yana açılmasında fayda vardır. Türkiye’nin huzura kavuşması da ancak bu sayede mümkün olur. Kardeşlik köprülerini birlikte kuralım ve birlikte ayakta tutalım. Bu hedefe ulaşmak için sözlerimizin mutlak surette icraatlarımızla desteklenmesi şarttır. İnşallah tesis edilmek istenen köprüler ülkemizin ve milletimizin menfaatine neticeler doğurur. Duamız ve temennimiz bu yönde olsun.