Bazı İslâm ülkelerinde ciddî sıkıntılar yaşansa da, İslâm âlemi Kurban Bayramına kavuşmanın sevincini yaşıyor.
Dün, yani Arefe Günü sabah namazı ile başlayan ve bayramın dördüncü günü ikindi namazı vaktinde sona erecek olan ve her farz namazdan sonra tekrarlanan ‘teşrik tekbirleri’ bunun bir göstergesi. İnşallah, bayram sevinçleri sadece bayram günleri ile sınırlı kalmaz, yıl boyu devam eder.
Kurban Bayramı denildiğinde haccı ve hacıları hatırlamamak mümkün değil. Her yıl sayıları artan Müslümanlar, bu günlerde ‘hacı’ olma heyecanı yaşıyor. Haccın büyük bir “İslâm kongresi” olduğunu ve değişik memleketlerden gelen, renkleri farklı, ırkları farklı milyonlarca Müslümanların buluşma, kavuşma ve tanışma mekânı olduğunu unutamayız. Günümüz şartlarında ifa edilen hac organizasyonlarının bu hedefe ne kadar yaklaştığı ayrı bir konu, ama olması gereken budur.
Keşke imkân ve fırsat olsa da; Mekke’de, Medine’de, Arafat’ta yaşanan hac heyecanı İslâm dünyanın her köşesine daha fazla yansıtılabilse. Bu seneki hac mevsimi Türkiye açısından ‘seçim süreci’ne denk geldiği için içerideki sert siyasî tartışmalar, hacdaki sevincin ülkemize yansımasına mani oluyor. Bir yandan terör hadiseleri, öte yandan partilerin seçim propagandaları, hacda yaşanan sevincin Türkiye semalarını doldurmasını engelliyor. Oysa, hacda ortaya konulan sabra, kardeşliğe ve birliğe ne kadar da muhtacız...
Her fırsatta ifade etmeye çalışıldığı üzere, bu konuda medyanın da sorumluluğu var. Dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan ve bizi doğrudan ilgilendirmeyen hadiselerle gündem meşgul edilirken, hacıların içinde bulunduğu manevî atmosferden hakkıyla haberdar olamıyoruz. Türkiye’den gidenlerle birlikte 3 milyona yakın Müslüman, Arafat Vakfesi ve sonrasındaki vazifeleri yerine getirerek hacı olacak. Milyonların hacı olması, sadece onların değil, bir bütün olarak İslâm dünyasının sevince gark olmasına sebep oluyor. Hacıların makbul duâlarına bu vesile ile biz de amin diyoruz. İnşallah, milyonlarca hacının ittihad ve ittifak duâsı netice verir ve İslâm âlemi içinde bulunduğu ‘ihtilâf’ları geride bırakır.
Tabiî ki hac, kalplerin ittihadına vesile olan önemli bir ibadet. Aynı zamanda ‘koç’ların kurban edilmesi de, nefislerin hak yolunda kurban edilmesine bir vesile. Hac ve kurban ibadeti bu şekilde idrak edilirse hem kalpler ittihad etmiş olur, hem de İttihad-ı İslâm temin edilmiş olur inşallah.
Keşke seçim gündemi kadar hac gündemiyle de meşgul olabilsek. Gidenler bilir, gitmeyenler de inşallah gittiklerinde görür ki; hac sevincini tarif etmek kolay değil. Hac sevincinin Türkiye’ye yansımasına özel gayret sarfetmek gerekir ki; ‘komşu’lar ve ‘kardeş’ler arasındaki ihtilâflar sona ersin, ittifak hayat bulsun. Türkiye’yi idare edenlere bu noktada da iş düşüyor. Siyasî tartışmalardaki sertlikten uzak durup, hacdaki ittifak havasının ülkemize yansımasına özel gayret sarf etmeleri gerekir.
Risale-i Nur’daki şu ifadeler ne kadar da manidar: “(...) Adeta bayram namazlarında âlem-i İslâmın zikir ve tesbihiyle zemin zelzele-i kübrâya mazhar olup, aktâr ve etrafıyla Allahu ekber deyip, kıblesi olan Kâbe-i Mükerremenin samimî kalbiyle niyet edip, Mekke ağzıyla, Cebel-i Arefe diliyle Allahu ekber diyerek, o tek kelime, etraf-ı arzdaki umum mü’minlerin mağaramisal ağızlarındaki havada temessül ediyor. Birtek Allahu ekber kelimesinin aks-i sadâsıyla hadsiz Allahu ekber vuku bulduğu gibi, o makbul zikir ve tekbir, semâvâtı dahi çınlatıp berzah âlemlerine de temevvüç ederek sadâ veriyor.” (Lem’alar, s. On Yedinci Lem’a, Dokuzuncu Nota.)
Kurban Bayramını vesile edip kalplerin ittihadı için duâ edelim inşallah.