"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kadınların çilesi

Faruk ÇAKIR
09 Mart 2017, Perşembe
Kadınlara her türlü kötülüğü yapan anlayışın onlara yılın bir gününü hediye edip “Dünya Kadınlar Günü” ilân etmesi çelişki değil mi? “Dünya Kadınlar Günü” ya da “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” her yıl 8 Mart’ta kutlanan ve Birleşmiş Milletler (BM) tarafından kabul edilmiş uluslar arası bir gündür.

Ülkemizde de bu gün vesile edilerek kadınların problemleri gündeme taşınır. Ancak gündeme taşınan problemlerin gerçek dertler olup olmadığı ayrıca tartışma konusudur. Dünkü (8 Mart 2017) gazetelere bakıldığında kadın hakları ya da kadınlarla ilgili meselelerin sadece “Ne kadar kadın çalışıyor, ne kadar kadın yönetici, ne kadar kadın milletvekili, ne kadar kadın bakanlık yaptı” gibi sorular eşliğinde tartışıldığı görülüyor.

Acaba kadınların asıl sıkıntısı çalışmak ya da çalıştığı yerlerde yönetici olup olamamak mıdır? Milletvekillerinin yarıdan fazlası kadın olsa, kadınların dertleri sona ermiş olur mu?

Böyle düşünen, “Kadınlara pozitif ayrımcılık yapılsın. Vekillerin yarısı, şirketlerin yönetim kurullarının yarıdan fazlası, pilotların yarısı kadınlardan olsun. Dertler tasalar sona ersin/erer” diyenler olabilir. Ancak Türkiye ve dünya gerçekleri bu kanaati tasdik eder mi? 

Başka bazı ülkelerde kadınlar ülkemize nisbetle daha fazla iş hayatının içinde ve hatta üst kademe yönetici koltuklarındadır. Acaba bu ülkelerdeki kadınlar dertsiz midir? Aksine, belki de daha fazla dertlerle karşı karşıyadır. Medeniyet kadınları bu yola sürükleyerek aslında onlara fenalık yapmış olmasın?

Gerçekleri konuşmak gerekirse Türkiye’de ve dünyada asıl mesele ne kadar kadının hangi mevki ve makamlarda iş sahibi olduğu değildir. Mesele, kadın ya da erkek insanların haksızlıklara maruz kaldığıdır. “Kadın hakları”nı savunanların en büyük dert olan müstehcenliği görmemesi, ona itiraz etmemesi izah edilebilir mi? Bin tane kadın vekil olacağına, 100 bin kadın müstehcenliğin teşvik ettiği maddî ve manevî şiddetten kurtarılsa daha isabetli olmaz mı?

Kadınlara yapılan en büyük haksızlık, kötülük ve fenalık onları ‘meta/alınır satılır’ olarak gören müstehcen anlayıştır. Gazete, sinema, televizyon ve sanal âlemdeki ‘meta anlayışı’yla mücadele etmeden kadınlara hak ettikleri değer verilmiş olabilir mi? Birinci sayfalarında kadın bedenlerini teşhir eden gazetelerin iç sayfalarında ‘kadın hakları’ndan bahsetmeye hakları olabilir mi?

Kadınların çilesini bitirmek isteyenler onlara hak ettikleri mevki ve makamları vermek durumundadır. Bu da en başta müstehcen yayınların mutlak surette engellenmesiyle mümkündür. Bunu yapmadan kutlanacak günlerin hiçbir değeri olmaz.

Unutmayalım ki müstehcen yayınların engellenmesi istatistiklere yansısın ya da yansımasın kadınları hedef alan maddî ve manevî şiddet de büyük ölçüde sona erecektir. Benzin dökerek ateşin söndürülebildiği görülmüş müdür? Ya da itfaiye yangın söndürmeye giderken ‘körük’ taşır mı? 

Mevcut hâldeki beyanlar yangınları körükle söndürmek istemeye ya da ateşe benzin dökmeye benzer.

Türkiye’nin ve dünyanın bu gerçeği bir an önce görmesi ve kadınların çilesini sona erdirmesi lâzım. Bu, günsüz de olur, beyanatsız da. Yeter ki gerçek problemi görebilelim.

Okunma Sayısı: 2284
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı