Dünya bir imtihan yeri olduğu için iyilerle ve kötüler kıyamet kopma vaktine kadar var olmaya devam edecek. İyiler ve iyiliklerin çoğalması, kötüler ve kötülüklerin azalması için gayret şart.
Yaşanan pek çok hadise iyiler ve kötülerin mücadelesinin devam edeceğini gösteriyor. Bu bakımdan toptancı anlayışla hareket etmek isabetli olmaz. Her ülkede iyiler olduğu gibi fenalar da vardır. Önemli olan iyileri bulmak ve fenaları devre dışı bırakacak çalışmalar yapabilmekte.
Bir cumhurbaşkanının artan İslamofobiye/İslâmdan korku hissine karşı bütün kadınları başörtüsü takmaya çağırdığı duyulsa bu çağrı sahibine teşekkür edilmez mi? Peki, bu çağrı sahibinin Müslüman olmayan bir idareci olması ayrı bir önem arz etmez mi?
Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere pek çok dünya ülkesinde İslâmdan korku hissi yayılmaya çalışılırken Müslüman olmayan bir ülkenin ve yine Müslüman olmayan bir idarecisinden ‘başörtüsü takın’ çağrısı geldi.
Avusturya Cumhurbaşkanı Alexander Van der Bellen, artan İslamofobiyle mücadele için kadınlara başörtüsü takması çağrısında bulunmuş. Ocak ayında seçimi kazanan sağcı Green Parti lideri Alexander Van der Bellen, “İfade özgürlüğü temel haklardandır. Bütün kadınlar istediklerini giyme özgürlüğüne sahiptir” demiş ve şöyle konuşmuş: “Sadece Müslüman kadınlar için değil, bütün kadınlar başörtüsü takabilir. Eğer İslamofobi artmaya devam edecek olursa, bütün kadınlardan başörtüsü takmalarını istemek zorunda kalacağız.”
Avrupa’nın ve dolayısıyla dünyanın iki farklı yüzü, iki farklı cephesi, iki anlayışı olduğunu bundan daha iyi anlatan bir misal olabilir mi? Avrupa’da ya da dünyada “Başörtüsü yasaklansın” diyen bir anlayış varsa, tam aksini isteyen, hürriyetler namına buna sahip çıkan bir anlayış da var. Türkiye gibi Müslüman ülkelere ve idarecilerine düşen görev, Avrupa ve dünyadaki bu ‘iyi’lerle birlik kurmak değil mi?
Avrupa’da ve dolayısıyla dünyada cahillik ve bilgisizlik sebebiyle İslâmdan ürken ve korkan bir kitle elbette vardır. Bu kitleyi yok sayarak değil, ikna ederek bir yere varılabilir. Bunu yaparken de Avrupa’lı iyilerle, iyi idarecilerle, bu noktada cahil olmayanlarla beraber çalışmak icap eder. Çünkü onlar biliyor ki İslâm korkusunun yayılması Avrupa’nın da zararınadır. Çünkü onlar da biliyor ki cahil ve cahillik her inanç için kötüdür. Çünkü onlar da biliyor ki İslâmın özünde ve esasında ‘barış’ vardır. Bunu bilmeyenler olsa olsa ‘cahil’lerdir.
Türkiye’yi idare edenler başta olmak üzere hepimiz bu bilgileri paylaşmak durumundayız. Avrupa’nın ve Avrupa’da yaşayanların yekpare olmadığı, içlerinde gerçekleri görenlerin olduğunu bilmeliyiz. Bu bilgi Türkiye’yi idare edenlerin elini de güçlendirir. Türkiye’nin ya da Müslümanların önünü kesmek isteyen ‘kötü niyetli Avrupalı idareciler’e karşı yine Avrupalı olan ‘iyi idareciler’le birlikte karşı koyabilirler.
Ecdadımız ne demiş? “Bir elin nesi var, iki elin sesi var.” O halde tek elle, tek dille, tek diplomasi ile değil; çok elle, çok dille ve çok diplamasi ile Avrupa’nın ve dünyanın ‘kötü’lerine karşı koyabiliriz.
İyilikleri çoğaltmanın başka yolu da yok. Bu dünya gerçeğini görmek ve ona göre davranmak ülkemiz ve milletimiz için isabetli olan yoldur vesselâm.