Bir şehrin fethedilmesinin ‘çağ açıp çağ kapama’ya vesile olması çok karşılaşılan bir durum değildir.
İşte, İstanbul’un fethi böyle bir hadisedir. Hadis-i Şerif’in de müjdesiyle, “Onu fetheden kumandan ne güzel kumandandır! Onu fetheden askerler ne güzel askerlerdir!”
Bilindiği üzere 29 Mayıs, İstanbul’un fethinin yıl dönümü. Ceddimiz, Osmanlı Padişahı Sultan ll. Mehmed, bu şehri fethettikten [1453] sonra, “Fatih” olarak bilinmeye başlanmış. Fetih, ‘açmak’ anlamındadır. İstanbul ‘feth’edilerek; insanlığa, hakka, hukuka, adalete, iyiliğe, huzura açılmıştır. Zaten ‘işgal’ ile ‘feth’i ayıran da bu değil midir?
Bizans’ın idaresi altındaki İstanbul’da haksızlık ve zulüm vardı. Öyle olmasaydı, ‘Kostantıniyye’de yaşayanlar Fatih’i, Sultan ll. Mehmed’i güllerle karşılar mıydı? Fetihten önce İstanbul’da yaşayanlar, muhasara devam ederken, “Istanbul’da Latin serpuşu (başlığı) görmektense, Türk (Müslüman) sarığını tercih ederim” dememiş miydi? Bu gelişmeler sayesinde İstanbul İslâma, iyiliğe, insanlığa ve huzura ‘aç’ılmıştır, fethedilmiştir.
Dolayısıyla İstanbul’un fethi sıradan bir hadise değildir, mühimdir. Hakka, hukuka, adalete, insanlığa açmak, fethetmek anlamındaki düşünceleri taze tutmak adına fethin yıl dönümleri de kutlanmalıdır. Nitekim fethin 500. yılı olan 1953’deki kutlamalara büyük İslâm âlimi Üstad Bediüzzaman Said Nursî de katılmıştır. O günlerin şahidi olan Muhsin Alev, hatıralarında şöyle anlatır: “1953 senesinde İstanbul’un 500. Fetih yıl dönümünde, Fatih Camii avlusunda yapılan merasimlere Üstad da iştirak etti. Tribünlerden bayramı takip etti. İlk defa hazırlanan ve gösterilere çıkan mehter takımını sevinçle seyretti.” (Son Şahitler, 4. cilt)
Tabiî ki Ayasofya ‘müze’ olarak dururken İstanbul’un fethini kutlamak fethin anlamına uygun düşmez. Bu bakımdan Ayasofya bir an önce esaretten, ‘işgal’den kurtulmalı ve fethedilmeli.
Çok önemli bir nokta da, fetih kutlamalarını mümkün olduğu kadar geniş kitlelere yayabilmektir. Belli siyasî görüşlerin sahiplendiği ve diğerlerinin dışlandığı bir kutlama da fethin anlamına uygun düşmez. İstanbul hepimizin olduğu gibi, fetih de hepimizindir. Fetih kutlamalarının siyasî renge bürünmesi en başta fethe ve Sultan Fatih’e haksızlık olur.
Fetih kutlamalarına katılma noktasında gönüllülük de en temel meselelerden biridir. Kalabalık olsun diye öğrencilerin ‘zor’la, mecburiyet karşısında törenlere götürülmesi insanları fetih ve Fatih’ten soğutur. Meselâ, İstanbul’daki kutlamalar için her okuldan öğrenci taşınması için, idarecilerin sözlü olarak emir verdiği ifade ediliyor. Böyle bir uygulama hem öğrencileri hem de velilerini bezdirmez mi? Elbette fetih kutlamalarına katılmak teşvik edilmeli, ama iş mecburiyet noktasına gelirse fayda vermez. “Mecburî kutlama”lar 12 Eylül 1980 sonrasında çok yaşandı. Darbenin kudretli liderinin ziyaret edeceği şehirlerin girişinde ve çıkışında, ellerinde bayrak sallayan öğrenciler oldu. Bu öğrencilerden bir tanesi hakkını helâl etmiş midir?
Hiç kimse, “Fetih kutlamalarına itiraz ediyor” diye iftira atmaya kalkmasın. Müjdelenen bu fethin uygun şekilde kutlanması ve hatırlanmasına elbette evet. Ama bunu yaparken işin içine zor, mecburiyet, siyasî baskı giriyorsa itirazı hak eder.
İstanbul’u açın! Lüzumsuz uygulamalarla insanların gönlünü, kalbini, fikrini kapatmasına ve kapanmasına vesile olmayın!