Mavi Marmara adlı geminin Gazze’ye yardım için başladığı yolculuk, maalesef İsrail’in kanlı baskınıyla sona ermiş ve İsrail ile Türkiye arasında büyük bir kriz patlak vermişti.
2010 yılı Mayıs ayının son gününde yaşanan baskın sonrası İsrail’e karşı haklı bir tepki ortaya konuldu ve iki ülke arasındaki bütün köprüler atıldı.
Bu mesele seçim meydanlarına da konu oldu ve İsrail ile ilişkilerin normale dönmesi için önemli şartlar ileri sürüldü. Bir yandan siyasî tartışmalar devam ederken, bir yandan da hukukî adımlar atıldı. ‘Mavi Marmara’da yaşanan haksızlığın adalet önüne çıkarılması için çalışmalar yapıldı. Ancak, hukukî adımlar yeteri kadar hızlı atılmadığına kamuoyu şahittir. Bu meselenin baştan beri takipçisi olan İHH yöneticileri, Türkiye’yi idare edenleri ikaz eden çok sayıda açıklama yayınladılar. Hatta, İsrailli yöneticiler hakkında hazırlanan ‘dosya’ların bakanlıklarda bekletildiklerini bizzat İHH yöneticileri açıklamıştı. Zaten hadisenin üzerinden neredeyse 6 yıl geçmiş olmasına rağmen arzu edilen hukukî neticenin alınmamış olması buna delil olmuştur.
Mavi Marmara dâvâsı, İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam ediyor. Dâvânın 11. duruşması Salı günü (12 Nisan 2016) öncesinde adliye önünde bir basın açıklaması yapılmış.
Burada dâvâ hakkında açıklama yapan İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım, “Birileri bizim İsrail’le anlaşma yapmamızı isteyebilir, ama biz İHH ve Mavi Marmara birleşenleri yeryüzünün her tarafında bebek katillerine gösterilecek herhangi bir tebessümün o katliâma ortaklık olduğunu çok iyi biliyoruz” demiş.
İsrail’in uluslar arası arenada özür dilemesi gerektiğine vurgu yapan Yıldırım, “Şımarık İsrail’e gerçek bir ders vermeden, İsrail’i affetmek diye bir şey söz konusu olmaz. Özür dilenecek, dilendi, Allah’a şükürler olsun. İsrail, bu özrü dilemekle zaten bir ders aldı. İkincisi abluka ve ambargonun kalkmasıdır. Bunlar kalkmadan yapılacak her şey halkın gönlünde mutluluk oluşturmaz. Biz de bunu kabul etmeyiz. Tazminat son meseledir” şeklinde konuşmuş. (İHH bülteni)
Mavi Marmara mağdurları ve İHH’nın, İsrail’in Gazze’ye uyguladığı abluka ve ambargoyu kaldırmasını istemesi çok haklı ve insanî bir talep. İnşâallah bu talepler yerine getirilir ve İsrail yaptığı yanlışların bedelini öder. Ancak Türkiye’yi idare edenlerin daha ‘esnek’ davranacakları yönünde sinyaller var. Yapılan görüşmeler, baştan ilân edilen ‘şart’ların esnetildiğini akla getiriyor. Tabiî ki netice itibarıyla yanlış yapanlar, bu yanlışların siyasî bedellerini de öder. “İki ülke de birbirine muhtaç” anlamındaki beyanların en üst seviyede dile getirilmiş olması, taviz verileceğini de akla getiriyor. Umalım ve temenni edelim ki yeni mağduriyetler ortaya çıkmasın.
Uluslar arası ilişkilerde diplomatik bir dil kullanılması her zaman faydalıdır. İki ülke arasındaki ilişkilerin Türkiye ve İslâm âlemi aleyhinde olmaması gerekir. Bunca söz, bunca iddiadan sonra kaybeden tarafta yer almak Türkiye’yi idare edenlerin de kaybetmesine sebep olur.
Çok iddialı sözler söylemek kulağa hoş gelse de, dünya şartlarını da dikkate almak icab ettiği açıktır. Görüşmelerde mutlak surette Filistin, Türkiye ve İslâm dünyası kazançlı çıkmalı. Aksi hâlde ‘Bunca yıllık tartışma niçin yapıldı?’ sorusu cevapsız kalır...