Amerika’da Müslümanların imajıyla ilgili isabetli tesbitlerin yapıldığı bir panel yapılmış.
ABD’nin başkenti Washington’da gerçekleştirilen “İslam’ı Politikleştirmek: Araç ve Amaçları Keşfetmek” konulu panele Trends Araştırma ve Danışmanlık Başkanı Ahmed el Hamli, aynı merkezin direktörlerinden Richard Burchill, İslam ve Demokrasi Çalışmaları Merkezi (CSID) Başkanı Rıdvan Masmudi, Atlantik Konseyi Refik Hariri Merkezi Kıdemli Araştırmacısı Geneivo Abdo, George Washington Üniversitesinden Muhtar Awad ve Hudson Enstitüsünden Hillel Fradkin katılmış. (AA, 3 Kasım 2016)
Böyle önemli bir toplantıya Türkiye’den ya da Türkiye’yi bilen bir konşumacının; bilhassa “Nur Talebesi” olan bir uzmanın katılmasını hasseten arzu ederdik. Sebebi şu: Toplantıda İslam, demokrasi ve Müslümanların siyasetle ilişkileri konuşulmuş. Türkiye’de yaşanan tartışmalar Risale-i Nur gözlüğüyle dünya Müslümanlarının gündemine taşınabilse öğretici olabilirdi.
Panele katılan konuşmacılar, Arap dünyasındaki baskıcı rejimlerin hem demokratikleşmeye engel olduğu, hem de aşırılıkçı örgütlere zemin hazırladığı görüşünü öne çıkarmış. Doğrudur, ama ‘baskıcı rejimler’i sadece Arap dünyası ile sınırlamak isabetli olur mu? Aksine dünyanın neresinde olursa olsun baskıcı rejimler aşırılçı örgütlere zemin hazırlar.
Trends Araştırma ve Danışmanlık Başkanı el Hamli, açılış konuşmasında İslamın veya herhangi bir dinin politikleştirilmesinin toplumlara zarar verdiğini ifade ederek, dinin siyasal alanla ilişkisinin iyi belirlenmesi gerektiği hatırlatmış. Bilhassa İslamın siyasete alet edilmesinin en başta Müslümanlara ne büyük zararlar verdiğine Türkiye yakın tarihi şahittir.
CSID Başkanı Rıdvan Masmudi ise, “Müslümanların yüzde 1’ini temsil eden İslamın en radikal yorumunu tüm Müslüman dünyaya mal etmek doğru değildir” demiş. İnsanları dinden, İslamdan ürküten, İslama gölge olan yoruma şekline “İslamın en radikal yorumu” demek bile abes. “İslamın yanlış yorumlanması” demek belki daha doğru olur. CSID Başkanı Masmudi, Müslümanların ve İslami kökene sahip partilerin çoğunun artık demokrasiye daha fazla inandığını belirtmiş ki eğer öyle ise bunu İslam dünyası adına sevindirici bir haber olarak görebiliriz.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde gerçek anlamda demokrasiden başka bir çözüm yolunun olmadığını dile getiren Masmudi, ABD’nin de bölgedeki totaliter rejimler yerine demokratik çabaları desteklemesi gerektiğini de hatırlatmış.
Bu tesbit ve bu talep insanlığın ortak arzusu değil mi? Gerek ABD ve gerekse dünyanın diğer büyük ülkeleri en başta kendileri demokrat olmak şartıyla başka ülkelerin de demokrasi ile yönetilmesini isteme, bunun için destek olsa ‘baskıcı rejim’ler ayakta kalabilir miydi?
Bu haber vesilesiyle “İslam ve Demokrasi Çalışmaları Merkezi”nin (CSID) varlığını da hatırlamış olduk. Acaba bu merkez ne gibi çalışmalar yaptı ve yapıyor? Bu merkezi “Demokrat Nur Talebeleri”nden haberdar etmek icap etmez mi?
İslama en güzel hizmet, onu iyi temsil edebilmekten geçer, vesselam.