Merryl Wyn Davies, BBC’de çalışmış eski bir gazeteci, antropolog ve yazar. 29 Mayıs Üniversitesi’nce 21 Nisan 2016 tarihinde düzenlenen ‘Cihad’ konulu bir sempozyuma katılmak için geldiği İstanbul’da çok önemli açıklamalar yapmış.
Londra merkezli Muslim Institute’ün direktörlüğünü yapan Davies, Müslüman oluşuyla ilgili [Müslümanlığı seçmenizde sizi etkileyen şey neydi?] soruyu şöyle cevaplandırmış:
“Okulda Hıristiyanlıkta reform üzerine tarih dersi alıyordum. Bu farklı inançlar yüzünden çok kanlı bir savaşa mal oldu. Aynı dönemde Osmanlı’nın Balkanlar’da yayılışını da okuduk. Bu farklı inançlara hoşgörüyle bakan bir imparatorluğun genişlemesiydi. Çok ilgimi çekti ve İslâma kalıplaşmış anlayışların ötesinde bakmaya çalıştım. Okuduğum ilk şeylerden biri, bir Müslüman kadının hayatıyla ilgiliydi. Sonra İslâm üzerine okumalar yaptım ve entelektüel olarak ikna oldum. Bu yüzden inanıyorum ki insanlar İslâmî değerler ve İslâm düşüncesi konusunda bilgilendikçe, bin yıllardır var olan önyargılara rağmen ilişkilerin dinamiği değişebilir. Ancak Müslümanlar bunu anlatacak bir dil bulduklarında ve kendileri de diyalog sağlanması için üzerlerine düşeni yaptıklarında... Her ne kadar zaman zaman insanın cesareti kırılsa da.” (Konuşan: Afşin Yurdakul, Habertürk g., 27 Nisan 2016)
Saatlerce anlatılabilecek bir mesele, kısaca özetlenmiş. Dikkat edilirse, Merryl Wyn Davies hanım Hıristiyanlık konusunda araştırma yaparken Osmanlı ve İslâmı tanımış. Ve çok daha dikkat çekici olan, ‘İslâm düşmanları’nın propagandalarının aksine ‘kadın/hanımlar’ konusunda bir mesele dikkatini çekmiş. Hani, “İslâm kadınlara hak vermiyor” propagandası var ya! Merryl Wyn Davies hanımın beyanı, bu yanlış iddiayı savunanların yüzüne bin tokat vurmuş oluyor.
“Bir anlamda Usame bin Ladin ya da Bağdadi, Batı’nın İslâmla ilgili en kötü kâbuslarının vücuda gelmiş hali!” diyen Merryl Wyn Davies, İslâm aleyhinde yapılan çalışmalara da dikkat çekmiş: “Bir başka yol olmalı, ancak tüm bunlara inanmayan Müslümanlar seslerini yükseltmedikçe, gençlerimiz kendi başlarına ortada kalıyor. İyi ve yüksek bir amaç için yol açtıklarını sanıyorlar, ama hayatlarını akla gelebilecek en kötü şekilde mahvediyorlar.”
“Zaten Amerika’nın korktuğu şeyler hep dönüp dolaşıp filmler ve dizilere senaryo oluyor. Dünyadaki film ve televizyon içeriği üretiminin yüzde 80’e yakını Amerika’dan. Bu (...) Amerika’dan western filmler popülerliğini yitirdikçe Hollywood çöl çekimlerine kaymaya başladı. 60’lardan bu yana, Müslüman terörist teması... Bu fikir siyasi sorunlardan çok önce kullanılmaya başlandı. Dolayısıyla şunu sormamız lâzım: Müslüman dünyasında cihatçıların yükselişi ne kadar bu filmlerde gördüklerine bir tepki oldu? ‘Bu biziz!’ dedirtti, genç ve İslâm hakkında çok bilgisiz olan bu insanlara.”
“Batı toplumlarında Müslüman kelimesini karşılığı, yanlış temsile bina edilmiş” diyen Davies şöyle devam etmiş: “Bu, kültüre sirayet etmiş. Tiyatroya, romanlara girmiş, şimdi de filmlerde ve televizyonda. Yüzyılladır bu temalar var olmuş. Röportaj verdiğinde görüyorum; İslâm hakkında anlatmaya çalıştığım ya da anladığı şey, karşımdakinin anladığından ve beklentisinden o kadar farklı ki.”
Uzun söze gerek yok: Doğru İslâmiyet ve İslâmiyete lâyık doğruluğu ortaya koymak, Müslümanların yapması icap eden ilk iş olmalı. “İkna” olarak Müslüman olan Merryl Wyn Davies hanıma, bu gerçeği dile getirdiği için bin teşekkür...