Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, sohbet ettiği kişilere ümit verici konuşmalar yaparken, “İfrat ediyorsun, hayali hakîkat gösteriyorsun. (...) Zaman ahir zamandır, gittikçe fenalaşacak” itirazıyla karşılaşır.
Zamanın ahir zaman olduğu elbette inkâr edilemez, ama bu itiraza Bediüzzaman’ın verdiği cevap çok daha manidardır: “Neden dünya herkese terakkî dünyası olsun da, yalnız bizim için tedennî dünyası olsun?”
Dünyanın kendisine has dertleri olduğu gibi, İslâm dünyasının da dertleri var. Cehalet, zaruret (fakirlik) ve ihtilâfa ilâve olarak ümitsizliği de bu dertler arasında sayabiliriz.
Antalya’da düzenlenen bir sempozyumda, İslâm dünyasının dertleri konuşulmuş. İlk bakışta bazı tesbitler ümitsizliği akla getirse de, dertlerin ve hastalıkların bilinmesi tedavinin yapılması için de gereklidir.
TİKA ve Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen “Seyyid Muhammed Nuru-l Arabi Sempozyumu”nun açılışında konuşan Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, Antalya’ya gelen milyonlarca yabancı turiste Türk-İslâm medeniyetini tanıtmak için çaba göstereceklerini dile getirmiş.
İslâm âleminin farklı yorumlar yüzünden büyük sıkıntı içinde olduğunu ifade eden Türel, İslâm ülkelerinin çoğunun, bu nedenlerle “fetret dönemine girdiğini” kaydetmiş. Türel, şöyle demiş: “İslâm âleminin geniş bir kesimi maalesef yolunu kaybetmiştir. Bu durumun sebebi, bu büyük medeniyetin yollarını açan kutupların, öncülerin unutulmasıdır. Bu yolların dinî ve siyasî sapkınlar tarafından işgal edilmesi, buna mani olunamaması, sıkıntıların en önemli nedenidir. Çıkış için Peygamber yolunun yeniden keşfedilmesi gerekir.” (AA, 9 Mayıs 2015)
Türel, konuşmasında âlimlerin “toplumun denge taşları” olduğunu da ilâve etmiş. Tabiî ki burada sözü edilen âlimler “gerçek âlim”ler, yani “ilmiyle amil olan/bildiklerini yaşayan” âlimler olsa gerek. Maalesef, çok bilgisi olduğu halde, ilmiyle amil olmayan, bildiklerini yaşamayan, bilgisini hayatına aksettirmeyen âlimler, hocalar, bilginler de var. Bildiklerini hayata taşımayan hiçbir âlimden millete ve memlekete fayda gelmez. Aksine, cahillere de kötü örnek olur ve “Filan âlim şöyle yaptı. O halde ben daha fazlasını, daha ‘kötü’sünü yapabilirim” diye kendince fetva bile verebilir...
İslâm âlemi ile ilgili konular tartışılırken, “İslâm dünyası birlikte hareket etmeli” denilir. Doğrudur, ama bu da yine ilmiyle amel eden âlimler ve idareciler sayesinde mümkün olur. Müslümanların ittihad ve ittifak etmesi gerektiğini bilmeyen bir ‘âlim’ bir ‘idareci’ var mı? Onlarca İslâm ülkesinin idarecileri de bunu bilir ve bunu söyler. Sıra uygulamaya geldiğinde onlarca bahane ve mani ortaya çıkar. Türkiye, bu hususta da diğer ülkelere güzel bir misal olabilir ve olmalıdır. Ancak bu yapılırken, İslâm ülkelerine ‘ağabey’lik taslamak ters tepebilir. Problemleri çözmek için kardeşçe, arkadaşça yaklaşmak gerekir.
İttihad-ı İslâm önündeki engellerden; cehalet, zaruret ve ihtilâfı hep birlikte mahallemizden uzaklaştırmak durumundayız. Bunu başarabilirsek, ümitsizlik de bize yaklaşamaz.
İslâm âleminin dertleri var, ancak çaresiz değil; bunu da görelim...