Hemen ifade edelim ki İslâm âleminin asıl kazancı, asıl kârı; parada, pulda, petrolde değil. Eğer öyle olsaydı petrol zengini olarak bilinen İslâm ülkelerinin dertleri sona ermiş olurdu.
O halde İslâm âleminin ve dolayısıyla insanlığın kazancı nerede? Uzun dönem için kâr ve kazancın hak, hukuk ve adalette olduğu görülmeli ve görülüyor.
Dünya Müslüman Âlimler Birliği Genel Sekreteri Ali Karadaği, bu mânâya gelecek şekilde Türkiye ile Avrupa ilişkilerini yorumlarken şöyle demiş: “Türkiye’nin İslâm âlemi veya Arap dünyasının liderliğini yapmak için birileriyle yarışma içerisinde değil. Tam tersine Türkiye İslâm ve Arap dünyasına hizmet etmek istiyor. Her iki taraf da Türkiye’nin güçlü olmasından faydalanabilir. Türkiye güçlü, adaletli ve eşit olduğu sürece bu hem kendisine hem de İslâm âlemine büyük hizmetler sunabilir. Eğer Türkiye daha güçlü olabilirse, tüm İslâm âlemi ve hatta Batı ülkeleri için güzel bir örnek teşkil edebilir. İslâm dünyasının da bu güçlenmede önemli rolü olabilir.” (AA, 13 Nisan 2017)
Karadaği’nin dikkat çektiği şu nokta hep hatırda tutulmalı: “Türkiye güçlü, adaletli ve eşit olduğu sürece bu hem kendisine hem de İslâm âlemine büyük hizmetler sunabilir.”
Temel nokta adaletin tesis edilebilmesidir. “Adalet, adalet, adalet” denilmesinden ve her gün bu meselelerin hatırlatanlardan rahatsızlık duyanlara ne demeli? Güç ve eşitlikten de bahis var, ama bunlar da adalet olduğu sürece bir anlam ifade eder. Adaleti esas almayan bir güç, sahip olana dahi zarar vermez mi? Eşitliğin temelinde de adalet anlayışı yok mu?
Bu vesile ile şunu da hatırlatmak icap eder ki, Karadaği ve benzeri âlim ve fazıl kişilerle günlük siyasî tartışmaları yorumlatmak isabetli bir karar değil. Dış dünyadan isimlerin iç siyasî tartışmalarda taraf gibi görülmesi ve gösterilmesi en başta o isimlere zarar verir. Âlim ve fazıl kişiler bütün insanlara ve insanlığa hak, hukuk ve adalet çağrısı yapmalı. Bunun dışındaki yorumlar gereksiz tepkilere sebep olabilir ve ‘âlim’lerin itibarını sarsabilir.
İslâm ülkelerinin âlimleri ve yöneticileri uzun dönem için adaleti tesis edecek şekilde gayret sarfetmeli. Bu yapılabilirse hem İslâm ülkeleri kendi sıkıntılarını bertaraf eder hem de diğer ülkelere örnek olabilir.
Bu noktada Türkiye’nin önemli bir konumda olduğu pek çok kişi tarafından sıklıkla ifade ediliyor. “İslâm dünyasına öncüyüz, örnek olduk” diyebilmek için adalet sistemini itiraz edilemez şekilde sağlam hale getirmek gerekir. Başka türlü İslâm âlemine ve dünyaya örnek olmamız mümkün değil.
Gelin, temelsiz övünmeyi bir yana bırakalım ve hak, hukuk ve adalet sistemini işler hale getirelim. Bunu yapabildiğimiz ölçüde hem İslâm dünyasına hem Avrupa’ya ve hem de dünyaya örnek oluruz. Batı ülkelerinin de “başarılı bir İslâm ülkesi örneği”ne her zamankinden daha fazla ihtiyacı vadır.
Bunu yapabilmek zor olsa da imkânsız değildir.
Yarını beklemeden bugün gerekli adımları atmaya başlayalım. “Bismillah her hayrın başıdır” diyerek bu yolda yürüyelim inşallah.