Komşumuz İran’daki tartışmalar Türkiye’de yaşayanlara tanıdık gelebilir. Haberlere bakılırsa İran’da 12. dönem cumhurbaşkanlığı seçimleri var (seçimler 19 Mayıs’da yapılacak) ve öncesinde önemli tartışmalar yaşanıyor.
İran’da yaşananlar Türkiye’yi geçmişte de ilgilendirmişti, şimdi de ilgilendiriyor. Bu komşu ülkemizle aramızda açık ya da kapalı bir rekabet yaşandığı da söylenebilir. Bütün ülkelerle olduğu gibi İran’la da barış içinde yaşamak herkesin ortak menfaatidir. En kavgalı ülke görünümünde olan Amerika bile İran’la barışırken komşu ülkelerin ‘kavga’ görüntüsü vermesi abes olurdu.
İran söz konusu olduğunda 1980’li yılları hatırlamamak mümkün değil. İran’da yaşanan Humeyni dönemi Türkiye’yi de etkilemişti. 12 Eylül 1980 öncesi şehir sokaklarına yazılan ve İran’daki gelişmeleri öven, örnek gösteren sloganlar her halde unutulmuş değildir.
Aradan yıllar geçti ve İran’daki muhafazakârların önde gelen cumhurbaşkanı adayı olduğu ifade edilen İbrahim Reisi’den önemli bir itiraf duyuldu. İmam Rıza Türbe ve Külliyesi Vakfı Başkanı İbrahim Reisi, “38 yıl sonra hâlâ İslâm devletine yakışır bir yönetime kavuşamadık” demiş. (AA, 29 Nisan 2017)
Başkent Tahran’da düzenlenen ilk seçim mitinginde konuşan Reisi, Hasan Ruhani ve hükümetinin ülkeyi iyi yönetemediğini savunmuş ve şöyle konuşmuş: “38 yıl sonra hâlâ İslâm devletine yakışır bir yönetime ulaşamadık. Mustazafların (ezilen ve zayıf kesim) ümidini, ümitsizliğe çevirdiniz. Gençlerin mesken sorununu çözemediniz. (...) Devlet kurumlarındaki idârî sorunlarımız, halk gözetilerek ele alınmalıdır. Var olan bunca kaynağa, zenginliğe rağmen işsizlik sorunu çözülmedi. Gençlerimizin yüzde 30’u işsizdir.”
İran’daki rüşvet ve yolsuzlukların ülkenin kalkınmasını olumsuz etkilediğini, bunun sorumlusunun da hükümet olduğunu anlatan Reisi, ülkede sınıf farklılığının arttığını, zenginle fakir arasındaki mesafenin açıldığını hatırlatmış. Reisi, “Biri yardım parası alamasın, diğeri astronomik maaşlar alsın, biri aç, diğeri tok yatsın, bu olacak şey midir?” değerlendirmesinde bulunmuş.
Benzer sıkıntılar başka İslâm ülkelerinde de yaşanmıyor mu? Dışardan bir isim yerine içeriden, hem de cumhurbaşkanlığına aday olan bir muhafazakâr tarafından bu tenkitlerin dile getirilmiş olması her hâlde dikkat çekicidir. “38 yıl sonra hâlâ İslâm devletine yakışır bir yönetime kavuşamadık” tesbiti duymazdan gelinebilir mi? “Var olan bunca kaynağa, zenginliğe rağmen işsizlik sorunu çözülmedi” tesbiti de İslâm âlemini rahatsız eden umumi bir derdin habercisi değil mi? “Biri aç, diğeri tok yatsın, bu olacak şey midir?” sorusu bütün insanlığın cevaplandırması gereken bir soru değil midir?
Bu dertlerin 38 yıl sonra da olsa dile getirilmesi önemildir. Ancak hak, hukuk, adalet ve milletin imkânlarını paylaşmak insanlığın ortak derdidir. Bilhassa İslâm âlemi bu noktaya çok dikkat etmek durumundadır. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir!” buyuran bir Peygamberin ümmeti bu hâlde olmamalı. “Bir yer biri bakar, ondan kıyamet kopar”sa gelir dağılımındaki adaletsizliği hemen sona erdirmek gerekir.
Adalet sadece bir ülkenin, bir milletin, bir devletin değil; bütün insanlığın ve dünyanın sahip olması gereken bir değerdir. Adaletin kıymetini bilelim ve birlikte sahip çıkalım.