"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Irak’tan Suriye’ye

Faruk ÇAKIR
13 Şubat 2016, Cumartesi
Suriye’nin bu hale düşeceğini kaç kişi tahmin ediyordu? Elbette gidişin iyi olmadığı belliydi, ama en kötü ihtimalleri dillendirenler bile bugünkü durumu tahmin edebilmiş değildi.

Türkiye’yi idare edenler “Bu iş 3 ya da 5 ayda biter. Biz de Şam’da toplantı yaparız” diye düşünmüş ve bu anlama gelecek beyanlarda bulunmuşlardı. Hatta, seçim meydanlarında “Bir iki haftalık ömrü kaldı” diye Suriye’deki yönetime bazı tavsiyelerde bulunmuşlardı.

“Suriye krizi ne zaman patlak verdi, ne zaman başladı?” diye bir soru sorulsa, bir çırpıda cevap verecek gazeteci bile çıkmaz. Hatta bu soru üniversite imtihanında sorulsa, adayların yüzde 90’ı yanlış cevap verebilir. (Bir kopya vereyim: Ben de bilgilerimi tazelemek için ‘sanal âlem’e müracaat ettim!) 

Şaka gibi, ama ‘Arap Baharı’ olarak isimlendirilen geniş hareketin Suriye ayağı olan bu hadiselerin başlamasının üzerinden neredeyse 5 yıl geride kaldı. Kriz, 15 Mart 2011’de başlamış ve Nisan 2011 tarihinde ülke çapına yayılmış. Suriye’deki ‘ayaklanma’ 1971 yılından beri iktidarı elinde tutan Esad ailesinin (Beşşar Esad’ın) istifasını ve 1963 yılından beri ülkeyi idare eden Baas Partisi’nin iktidarı bırakmasını talep ediyordu. 

Bugün itibarıyla bir bütün olarak Suriye’den bahsetmek mümkün müdür? Uluslar arası ilişkileri takip edenler, dünyaya hükmeten ‘büyük devletler’in Suriye’yi bölme ve parçalama konusunda ‘anlaştığını’ ileri sürüyorlar. Görünüşte birbiriyle mücadele eden bu güçler, bu devletler; perde gerisinde anlaşmış olabilir mi? ‘Büyük devlet’ler kamuoyu önünde ‘kavga’ etse de, geri planda gizli planlar yürüyor olabilirler.

Aslında Suriye, Irak’tan daha beter bir hale sürüklendi. Irak’ta Amerika vardı ve ülkeyi işgal edip kendince bir düzen kurdu. Suriye’de ise tam anlamıyla bir iç savaş sürüyor. Kim dost, kim düşman belli değil. Günaşırı ittifaklar ve ihtilâflar değişiyor. Ülke bir baştan bir başa yıkıldı. Artık günde kaç kişinin öldüğü bile haber olmuyor. Hem Türkiye hem de dünya maalesef bu haberlere alıştırıldı. Milyonlarca kişi ülkeyi terk edip başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelere sığındı. Bu yaranın kısa sürede kapanması, tedavi edilmesi mümkün mü?

Ortadoğuyu yakından takip eden bir akademisyen, “4 yıldır Suriye meselesinde taraflar hep karnından konuştu. Irak gibi artık bir Suriye de yok. Türkiye buna hazır olmalı” yorumunu yapmış. Bir başka akademisyen de, Türkiye’yi idare edenlerin “mülteci almayan zengin Müslüman ülkeleri” neden kınamadığını sormuş. Çok önemli bir soru. Türkiye sınırlı imkânlarıyla mültecilere, sığınmacılara ya da muhacirlere kucak açıp 10 milyar dolara yakın para harcarken, bunun bir benzerini başka İslâm ülkelerinin yapmaması garip ve sorgulanması gereken bir durum değil mi? Diyelim ki milyonlarca mülteciyi kabul etmeye mani halleri var. Peki, bunun için sınırlarını açan Türkiye’ye en azından maddî destek veremezler mi? Türkiye onlardan bunun için para mı istesin? Bütün dünyanın gözü önünde cereyan eden bir yangın var ve petrolden kazandıkları milyar dolarlar ile saray üstüne saray yapan krallara hiç iş düşmüyor mu?

“Artık bir bütün olarak Suriye yok”sa, ne var? Bu soruların cevabının iyi düşünülmesi lâzım. Zengin İslâm ülkelerinin ve İslâm ülkelerindeki zenginlerin yapması gereken işler var. Bu vazifeyi onlara kim hatırlatsın?

Okunma Sayısı: 1641
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali Vefalı

    13.2.2016 17:04:40

    Yeni Asya yazarlarından Şükrü Bulut, Şam'ın hiç bir beldeye benzemediğini, manevi güçler tarafından korunduğunu ve de yıkılıp işgal edilmesinin imkansız olduğunu, çok uzun vadede sayısız insanın hayatına mal olacağını, taa 2011 yılı başından itibaren defalarca yazmıştır. Dönüp dönüp istifade ediyoruz. Yani bu günleri görenler vardı.

  • nt

    13.2.2016 00:38:07

    zenginler kapitalizmin kontrolünde, daha ne yapsınlar!

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı