Yıllardan beri devam eden bir insanlık trajedisi var ve bunu önleme imkânı olanlar seyirci kalmayı tercih etmiş.
Dünya, zengin ülkeler için ilerleme asrını yaşarken, fakir ülkeler sıkıntılarla boğuşuyor. Düşünelim ki, 2015 yılında bazı ülkelerde yaşayan insanlar hükmen ve hukuken ‘vatansız’ kabul ediliyorlar. Myanmar’ın Arakan eyaletinde (Rakhine) yaşayan ve Müslüman olan bu insanların bir ‘nüfus kâğıdı’ bile yok.
Daha iyi şartlarda yaşamak için başka ülkelere göç etmek isteyen bu insanlar, insan tacirlerinin elinde iyice mağdur olmuş vaziyette. Yakın zamanda binlerce insan deniz ortasında ölüme terk edilmişti. Birleşmiş Milletler, neredeyse günaşırı yaptığı açıklamalarla denizde ölüme terk edilmiş mülteci sayısını ilan ediyor. Açıklanan son rakamlardan birinde, deniz ortasında kurtarılmayı bekleyen insan sayısının 2 bin olduğu ifade edilmişti. Ve maalesef, deniz ortasında ölüme terk edilenlerin çoğu da Müslüman... Bu tablo, İslam dünyasının uyanması için bir vesile olmalı değil midir? Bazı İslam ülkeleri bu göçmenleri kabul etmezken, Avustralya’da yürüyüş yapan ‘insan’lar, kendi hükümetlerine seslenerek “Göçmenler Avustralya’ya gelsin” anlamında sloganlar atmışlar. İşte insanlık!
İnsan kaçakçılarının sebep olduğu trajediler insanlığı ayağa kaldırmalı, ama şimdilik uyku devam ediyor. Bir haberde, Malezya’nın kuzeyinde insan kaçakçılarına ait olduğu belirtilen 28 kampta 139 mezar ortaya çıkarıldığı ifade edilmiş. 28 gizli kamp, yüzden fazla mezar. “İnsanlık ölmüş, ağlayanı yok” dedirtecek bir tablo ile karşı karşıyayız.
21. asırda hâlâ ‘ölüm kampları’nın olması dünyanın, Müslümanların ve insanlığın yüzkarası bir hal değil mi?
Son göçmen dalgası, 2012 yılında Myanmar’da başlayan çatışmalar sebebiyle alevlenmiş gibi görünüyor. O tarihte Budistler Müslümanlara saldırmış ve çıkan çatışmada 300’e yakın kişi ölmüştü. Sonrasında 125 bin kişi bir şekilde bölgeyi tert etmek zorunda kalmış.
İnsan kaçakçılarının açık denizde terk ettiği göçmenlerden kurtulanlar arasında yer alan çocukların anlattıkları da yürek yakan cinsten. Arakan’daki kargaşada yetim kalan çocukların babaları Malezya’da çalışıyormuş. Baba, insan kaçakçılarına para ödeyerek çocuklarını kendince kurtarmak istemiş. İnsan ticareti yapan insafsızlar, paraları aldıktan sonra insanları deniz ortasında terk edip kaybolmuşlar. Teknelerdeki vaziyeti anlatmaya ihtiyaç yok. Her noktada insanlık dışı muameleler yaşanmış.
Elbette bu tablo, 2015 yılında dünyanın razı olabileceği bir tablo değil. Hangi dinden olursa olsun bütün insanlar bu zulme, bu haksızlığa, bu kaçakçılığa itiraz etmeli. Daha da önemlisi, ülkeler arasındaki gelir dağılımı en aza indirilmek için gayret gösterilmeli. Aynı dünyada yaşadığımıza göre, niçin bazı ülkeler refah içinde yüzerken bazıları sefalet içinde ölsün? İnsaniyet damarı bu zulme rıza gösteremez. İslam dünyasının ilk adımı atarak dünya insanlığını ve insaniyeti uyandırması vakti gelmiştir. Avustralya’da yaşayan ‘insan’ların, kendi hükümetlerinin politikalarına itiraz edip, “Denize terk edilen göçmenler Avustralya’ya gelsin” mealindeki çağrısı çok önemlidir. Bu damar, bu duygu, bu bakış açısını harekete geçirilebilirse BM de, ABD de, AB de bu zulme, bu haksızlığa sessiz kalamaz.
İnsanlık ölürken, insanların seyirci kalmasına itiraz edilmeli, vesselam.