Hem maddî, hem de manevî kayıplara sebep olan bir israf hadisesiyle daha karşı karşıyayız.
Uzmanların ifadesiyle ülkemiz, ihtiyaç olmadığı halde çok fazla ‘antibiyotik ilâç’ kullanarak hem sağlığını hem de parasını kaybediyor, çöpe atıyor.
Sağlıkla ilgili haberleri her zaman ihtiyatla karşılamakta fayda var. Maalesef bugün ‘iyi’ diye tanıtımı yapılan bir ilâç, bir uygulama; daha sonra ‘kötüdür, uzak durun’ diye karalanabiliyor. Antibiyotik ilâçlar da böyle. Uzun yıllar her türlü hastalığa karşı bu ilâçları kullanmaya teşvik eden ‘sistem’, şimdi “Aman ha! Antibiyotikten uzak durun” demeye başladı. Bir bakıma iki çağrı da haklı. Çünkü başlangıçta tedavi edici olan antibiyotikler, ilerleyen yıllarda ‘mikrop’ların bağışıklık kazanması sebebiyle tedavi edici özelliklerini kaybetmişler. Tabiî ki, doktorların ifadelerine göre.
Antibiyotik kullanımında şampiyon olmamızın sorumlusu olarak ‘halk’ın gösterilmiş olması da garip. Bir dönem reçetesiz olarak eczanelerden antibiyotik alınmış olsa da, son zamanlarda bu mümkün değil. Dolayısıyla antibiyotik kullanılmasının sorumlusu da bu ilâçları reçetelere yazanlardır.
Fazlaca antibiyotik kullanmanın sonucunda ne mi oluyor? Uzmanından dinleyelim: “Her yıl milyarlarca liramız boşa gidiyor. Her yıl binlerce insanımızın karaciğeri, böbreği, kemik iliği iflâs ediyor. Her yıl bir başka antibiyotiğe karşı ‘direnç sorunu’ gelişiyor. (...) Antibiyotiklerin içindeki kimyasal maddelerin de çoğu toksik olabilen moleküller. Neredeyse her üç antibiyotikten biri karaciğer ve böbreğe zarar verebiliyor. Neticede gereksiz yere kullanılan bir antibiyotik karaciğer ve böbreğe sıkılan kurşun anlamına da gelebiliyor. Antibiyotiklerin bazıları kemik iliğinde üretilen farklı hücrelerin üretimini de baskılayabiliyor. Neticede kansızlık, kanama eğilimi ve ağır bağışıklık yetersizliği ortaya çıkıyor. Ayrıca kulağa, göze, kalbe, akciğere zarar verebilen, dişi, kemiği bozabilen antibiyotikler de var.” (Osman Müftüoğlu, Hürriyet, 23 Kasım 2015)
Bu ayrıntıları vatandaşın bilmesi mümkün olmadığı gibi, ihtiyaç da değil. O halde mesele tıp ahlâkında, tıp eğitiminde ve doktorlarda düğümleniyor. Her meselede olduğu gibi bu noktada da ehil olup olmamak önem kazanıyor. Toptancı anlayışla bütün doktorları töhmet altında bırakamayız. İnsaflı doktorlar vardır ve hastalarını bu hususta uyardıklarına şahidiz. Bir doktor ağabeyimiz, antibiyotik yerine çok daha ucuz ve etkili olan penisilin türü ilâçları tavsiye eder. Hatta sağlık sisteminin penisilin türü ilâçlara ‘düşman’ olmasını da bir türlü anlayamadığını söyler. Tanıdığımız başka bir ehil doktor ağabeyimiz de, tahliller yapılmadan antibiyotik kullanılmasına her defasında itiraz eder, ama dinleyen kim? Elbette her reçete öncesi tahliller yapılması ve sonrasında antibiyotik yazılması teknik olarak da mümkün değil ve pahalıya mal olur. Yani doktorlarımız da haklı, hastalarımız da!
Netice olarak ciddî bir sağlık problemi ile karşı karşıyayız. İyi niyetle yapılan bilgilendirmeler devam etmeli ve insanlar daha az ilâç kullanma noktasın da ikna edilmeli. Önceden tedbir alınsa belki daha az insan hasta olacak.
İnsanlık dönüp dolaşıp “Tıbb-ı Nebevî metodu”na, “Sünnet-i Seniyyeye uygun hayata” sarılacak, ama keşke bunu geç kalmadan yapsa...