Rusya’nın da müdahil olmasıyla birlikte Suriye meselesi daha bir karmaşık hale geldi. Gerçi, Rusya krizin başlangıcından itibaren Suriye konusuna ilgisiz değildi.
Fakat zamanla, Türkiye ile kriz çıkaracak şekilde taraf olmaya başladı. Öyle ki, Suriye’yi koruma adı altında uçaklarımızı taciz ettiği bile oldu.
“Büyük devletler” Suriye üzerinden kendi aralarında güç ve kuvvet mücadelesi yaparken, faturayı ödeyen mültecilere oluyor. Suriye’de yaşayanların neredeyse yarısı mülteci durumuna düştü. Ölenler, yaralananlar, yaşadığı şehri terk edenler, Avrupa’ya ulaşmak için ölümü göze alanlar... Tam bir dram, tam bir trajedi...
Suriye üzerinden güç mücadelesi yapan Avrupa, Amerika ve Rusya; mülteciler konusunda tam anlamıyla sınıfta kaldı. BM çatısı altında buluşan bu ülkeler, para ile yapılabilecek işleri dahi yapmayarak imtihanı kaybettiler. Ne zaman ki “Aylan bebek” Bodrum sahillerine vurdu, vicdanlar kısmen uyandı.
Dünyanın, Suriye’de yaşananlar karşısında imtihanı kaybettiğini BM yöneticileri de ifade ve ilân ediyor.
Birleşmiş Milletler (BM), kapsamlı ve insan haklarına dayalı bir politika belirlenmezse Avrupa Birliğinin (AB) sığınmacı politikasının başarısız olacağı uyarısında bulunarak, AB’ye sığınmacı politikasını yeniden gözden geçirmesi çağrısında bulunmuş.
Çağrının altında, BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeyd Raad el-Hüseyin’in imzası var. Zeyd, AB’nin Avrupa’daki sığınmacı krizinde sergilediği “güvenlik odaklı” yaklaşımın endişe verici olduğunu belirterek, “Sığınmacıların kayıt altına alındığı bekleme bölgeleri (hotspot), gözaltı merkezlerine benzememeli... AB ülkeleri, suçla alâkası olmayan insanları uzun süreli keyfi gözaltında tutmaktan kaçınmalı” demiş.
Zeyd Raad el-Hüseyin, “Dışlama odaklı politikaların başarısız olduğu ortada. Artan sınır kontrolleri ve denetim, Avrupa’ya gelen sığınmacıların sayısını azaltmadı. Sadece onları daha tehlikeli yolları seçmeye zorladı. İnsan hakları ihlâllerine, ölümlere sebep oldu, çaresiz insanları insan kaçakçılarına mecbur bıraktı ve bu da insan kaçakçılarının işlerini büyütmesini sağladı” ifadelerini kullanmış. (AA, 6 Ekim 2015)
Bilhassa Avrupa, en başta bu meseleye çok uzak durdu. Muhacirler Türkiye sınırına dayanınca “Benden uzak olsunlar” tavrı sergiledi ve aradaki sınırlara, mesafeye güvendi. “Bunca sınırı aşıp, Avrupa’ya gelemezler. Biz rahatımıza bakalım” diye düşündüler. Fakat düşündüklerinin tam aksi hadiseler cereyan etti. “Aylan bebek süreci”nden sonra Avrupa’daki ‘insanlık’ yürüyüşe geçerek idarecilerini uyardı.
Avrupa, yangına zamanında müdahale edememiş bir itfaiyecinin ruh haliyle “Ne yapabilirim?” tavrı takınmış. Haberlere bakılırsa yine yanlış yapıyor. Çünkü hadiseye sadece ‘para’ penceresinden bakmayı tercih etmiş. Bilmana, “Biz para verelim, muhacirler Türkiye’de ikamet etsin, rahatımız bozulmasın” diyorlar. Muhacir ve mülteciler için bugün para vermeyi teklif eden Avrupa, bu tercihi kriz patlak verdiğinde yapmış olsaydı daha isabetli olurdu. “Bana dokunmayan zulüm bin yaşasın” tavrı, Avrupa’nın imtihanı kaybettiğinin delili oldu.
BM yönetici Zeyd Raad el-Hüseyin’in “Artan sınır kontrolleri ve denetim, Avrupa’ya gelen sığınmacıların sayısını azaltmadı. Sadece onları daha tehlikeli yolları seçmeye zorladı” tesbiti de önemli.
Bütün dünya ve insanlık, inşallah daha çetin imtihanlarla karşı karşıya kalmaz.