Dünya küçülüp bir köy haline geldiği için komşulardan habersiz ve irtibatsız yaşamak da mümkün değil. Bu irtibat sadece kapı komşumuz olan ülkelerle değil, dünyanın en uzak bölgesinde yer alan devletlerle de söz konusudur.
Dünya ülkeleriyle olan irtibatımız, ithalat ihracat gibi ekonomi ilişkileriyle de sınırlı değildir. Aynı dünyayı paylaştığımız başka ülke ve insanların acıları da sevinçleri de bizi doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilendirir. Herhangi bir ülkede deprem olsa üzülmez miyiz? İnsaniyet noktasında her ülke ile irtibatımız olması normaldir.
Ülkeler dünya nezdindeki itibarını her zaman korumak ister. Hiçbir ülke başka ülke ve insanlar nazarında ‘kötü’ bilinmek istemez. Bunun için maddî ve manevî yatırım yapmaktan da kaçınmazlar. Nitekim ülkemizin de kendisini tanıtmak için Amerika ya da Avrupa’da bu iş için kurulan şirketlere, derneklere, ‘lobi’lere yüklü miktarlarda para verdiğini duyarız.
Türkiye’yi idare edenlerin gerekli tanıtımların yapılmadığı noktasında şikâyetlerine de şahit olmuşuzdur. Tabiî ki en iyi tanıtım fıtrî olan, yani turistler ve ziyaretçiler vesilesiyle olan tanıtımdır. Ülkemize gelen ve çeşitli şehirlerde yaşayan yabancıların kendi memleketlerine döndüklerinde Türkiye’den iyi bahsetmesi, eşine ve dostuna “Tatil için Türkiye’yi tercih et” demesi çok önemlidir. Bazı sahil ilçelerimizin bu şekildeki tavsiyeler üzerine yabancı turistlerce tercih edildiği ve hatırı sayılır miktarda daire satıldığı, turistlerin kalıcı olarak buralara yerleştikleri bilinen bir durum.
Bosch marka ve firmasının kurucusu olan Robert Bosch’un (1861-1942) şu sözü devletler için de geçerli olmalıdır: “İnsanların güvenini kaybetmektense, para kaybetmeyi tercih ederim.” Bir marka, bir firma güven kazanmaya bu kadar ehemmiyet verirken ülkelerin, devletlerin buna önem vermemesi düşünülemez.
Bu mesele eskiden beri Türkiye’yi meşgul eden bir hadisedir. Ülkemiz aleyhindeki propagandanın netice verdiği ve imajımızın bozulmaya yüz tuttuğu bir hadise olarak karşımızda duruyor. Bir çalışma vesilesiyle Fransa’ya giden gazeteci Murat Bardakçı, şu tesbiti yapmış: “Avrupa’nın 12 Eylül döneminde bize nasıl baktığını yerinde ve yakından görmüştüm, ama şimdi vârolan aleyhimizdeki propaganda o günlere rahmet okutacak seviyede!”
Bardakçı’ya göre çare şu: “Devletin tanıtım kuruluşları, dışişleri vesaire vasıtası ile halletmeye çalıştığı bilgilendirmelerin maalesef bir işe yaramadığı, devam eden aleyhimizdeki propagandaların yanına bile yaklaşamadığı ortada ve şimdi tek bir yol var: Bugüne kadar eş-dost, tanıdık, ahbaplık ve ticarî ortaklık vasıtası ile kullanılan tanıtım şirketlerinin artık bir tarafa atılması, problemin dışarıdaki ciddî lobi kuruluşları ile ve tam bir profesyonellik içerisinde halledilmesi!” (Haber Türk g., 16 Kasım 2016)
Peki hal ve gidişe bakarak, tanıtımın tam bir profesyonellik içerisinde halledilmesine ihtimal verebilir miyiz? Ümitsiz değilim, ama şahsî kanaatim olumsuz...
Dünyadaki imajımızın düzelmesi için önce içerideki ihtilâfları en aza indirmek için gayret lâzım. Aksi halde hepimiz zarar etmiş oluruz.