Siyasî hayatımızda önemli hizmetlere imza atmış olan Demokrat Parti, 7 Ocak 1946’da kurulmuş ve çok kısa zamanda milletimizin teveccühüne mazhar olmuştur. Ne yazık ki bu önemli tarih, genç nesillere yeteri kadar anlatılabilmiş değil.
Merhum Adnan Menderes ve arkadaşlarının kurduğu bu parti, siyasî hayatımızda çok sayıda ‘ilk’lere de imza atmıştır. En önemli hizmeti ise, ‘tek parti’ iktidarına son verip, millete geniş din hürriyeti sağlamasıdır. DP kısaca, “Demokrat Parti, 7 Ocak 1946’da kurulan ve dört yıl sonra yapılan seçimlerde 27 yıllık tek parti dönemini sona erdiren, Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk defa serbest seçimle iktidarı kazanan Türk siyasî partisidir” şeklinde tanımlanıyor.
Kanaatimizce ‘Tek parti/Halk Parti’nin en büyük hatası, milletin inançlarını yaşamasına müsaade etmemesiydi. Kimileri inkâra yeltenecek ya da ‘günün şartları öyle gerektiyordu’ bahanesine sığınacak, ama bu tavır millet nezdinde kabul görmemiştir. Düşünün ki bu memlekette 1932’den 1950 yılına kadar 18 yıl boyunca “Allahüekber” diyerek Ezan-ı Muhammedi okuma yasaklanmıştır. Aynı şekilde Kur’ân okumayı öğrenmek, İslâmdan bahseden kitapları okumak suç kabul edilmiştir. “Hayır öyle olmamıştır” diyenler varsa, o günleri yaşayan canlı şahitlere sorabilir.
Nitekim, zaman zaman o yılları yaşamış şahitlere konuyu sormuş ve cevapları almış durumdayız. Şahitlerden biri Rize’nin Hemşin ilçesi, Ortaköy’den Hacı Ali Pastırma’dır. Hacı Ali Amca ezan okunmasının yasak olduğunu ve Kur’ân okudukları camiye baskın yapıldığını ifade etmiştir. (Bakınız: http://www.yeniasya.com.tr/roportaj/menderes-geldi-memur-korkusu-bitti_303970)
Çayeli, Kaptanpaşa Köyünden, aynı zamanda akrabamız ve komşumuz olan Nihat Kasar Amca ise, yer ve mekân farkıyla aynı hadiseleri anlatmış ve isim vererek karakola götürülen cami hocasından bahsetmiştir. (Yeni Asya, 6 Ocak 2015) Bu şahitlikler arasında merhum Başbakan Adnan Menderes’in hizmetleri de vardır. O devirde yaşayanların ortak kanaati, Menderes’in ve DP’nin milleti fukaralıktan kurtardığına da dikkat çekmektedirler. Ekmek bulamayan millete dışarıdan buğday ithal edilerek uygun fiyata ulaştırılmıştır. Menderes’in bu hizmetine çamur atmak isteyen insafsızlar da, “Dışarıdan pahalı buğday aldı, vatandaşa ucuza sattı, hazineyi bitirdi, devleti zarara uğrattı” derler. El insaf, vel iz’an! Bir tarafta açlık, bir tarafta bu açlığa son verme gayreti ve bu gayreti sarfedene atılan iftira! Velev ki devlet zarar etmiş olsun, karşılığında milletin karnının doymasının hiç mi kıymeti yoktur? “Devlet zarar etmesin, ama millet ölsün” mü? Tabiî ki devletin zarar ettiği de bir efsane...
Merhum Menderes ve arkadaşlarının hizmetleri elbette bununla sınırlı değil. Eğitimden sağlığa, fabrikalardan yollara kadar her konuda yatırımlar yapılmıştır. Hem de ne imkânsızlıklar içinde...
Türkiye’yi idare edenler ‘duble yol yaptık’ diye övünüyor; ama 1950’den sonra bazı yolların elle-çekiçle-murçla kırılarak yapıldığını unutuyorlar. Şahitleri hayattadır: Çayeli, Senoz Vadisinin yolu, çok sayıda işçi çalıştırılarak ve taşlar çekiçlerle kırılarak yapılmıştır... Bu günkü duble yolları yapanları takdir ederken, o gün çekiçlerle taş kırarak yol yapanları unutmayalım. Hele hele Türkiye’de bir DP gerçeği (1950-60) ve devamı olan misyonun hizmetleri yokmuş gibi davranmayalım.
Bu vesile ile merhum Başbakan Menderes ve umum arkadaşlarını rahmetle yad ediyoruz.
Tarih, hizmet edenleri unutmaz. Onların unutturmak isteyenleri de unutmaz... Bunu da unutmayalım.