Son yıllardaki seçimlerde siyasî partiler, vaadlerinin başına ekonomik olanları yerleştiriyorlar.
İşsizlik ve geçim zorluğunun hüküm sürdüğü bir zeminde böyle olması bir neticedir. Aynı zamanda ve maalesef, milletin talebi de bu yöndedir. Neticede, ‘müşteri’ olan seçmenler, ekonomik vaadler bekleyince siyasî partiler de bu hususta birbirleriyle yarışıyor.
Keşke hepimiz ‘önce hürriyet’ anlayışında olsak ve siyasî partilerden de hak, hukuk ve adalet vaadleri beklesek. Böyle bir zemin ve vasat, ancak kaliteli ve uzun süreli bir eğitimle mümkün olur, bunu da bilelim.
Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Şevket Pamuk, seçim bildirilerinin ekonomi merkezli olmasıyla ilgili bir soruyu cevaplandırırken şöyle demiş: “Ekonomi politikaları siyasî istikrarla çok ilgili. Dış politika, Suriye meselesi, geçen hafta [10 Ekim 2015] Ankara’da patlayan canlı bomba gibi bütün ciddî durumlar ekonomi üstünde çok etkili olacak. Bu iş sadece bildirgelerle olmaz yani...”
Prof. Dr. Pamuk, iktidar partisinin ekonomi programıyla ilgili bir soruya da şu cevabı vermiş: “AK Parti son 7-8 senede ekonomik olarak aynı yerlerde seyretti. Yapılması gereken şeyler vardı, yapılmadı. Onun için de buralara geldik... Türkiye bir sanayileşme hamlesi yapmazsa ve bu temel kurumlarında dönüşüm sağlamazsa şu son 8-10 senelik patinajı, durgunluğu aşamayacak. O anlamda AK Parti bir şey vaat etmiyor.” (Konuşan: Kübra Par, Habertürk g., 22 Ekim 2015)
AKP iktidarını 2007 öncesi ve sonrası olarak değerlendiren Prof. Dr. Pamuk, ekonomideki tahribata da dikkat çekmiş: “2007’den bugüne bakarsanız, gelir artışları Türkiye’nin tarihî ortalamalarının altına düşmüş. İstihdam yavaş, 3 yıldır işsizlik artıyor. AK Parti’nin siyasî gündemi 2007’den itibaren iktidarı tek başına ele geçirmeye odaklandı. Medya ve yargı üzerinde hâkimiyet kurma çabası sonucu meydana gelen tahribatın ekonomi üzerinde çok olumsuz etkisi oldu. Kısacası 2007’ye kadar gidişat iyiydi, ama sonra siyasî sebeplerle ekonomide büyük tahribat meydana geldi.”
1 Kasım seçimleri sonrası iktidara gelecek olanları zor bir dönemin beklediğini ifade eden Pamuk, yaraya neşter atmak için geç kalındığı görüşünde: “Düşük tasarruf oranları AK Parti iktidarlarının bundan 7-8 sene önce müdahale etmesi gereken bir meseleydi. Bu müdahale yapılmadığı için cari açık dediğimiz sorun ortaya çıktı. Bu seçimden sonra kim iktidara gelirse gelsin bu sorunla uğraşmak zorunda. Tasarruf oranları düşerken seyrettiler. Tasarruf oranı düştükçe özel sektör yatırımlarını dışarıdan borç alarak yapmaya başladı, sonuçta büyük bir borç oluştu. Bu borç büyük bir miras şimdi. Öte yandan Türkiye’de özel sektöre ‘Siz iktidara yakın durursanız bu pastadan pay alırsınız, kolay büyürsünüz, çabuk kâr edersiniz’ mesajının verilmesini de AK Parti’nin bir mirası olarak görüyorum. Önümüzdeki dönemde kim hükümet olursa olsun bu mirasla da yüz yüze kalacak.”
Çare olarak da, “Firmaların da ihracat yapması, dünya pazarlarıyla yarışması gerekiyor. Devletin teknolojiyi özendirmesi, eğitime daha çok kaynak sağlaması gerekiyor” diyen Prof. Dr. Pamuk, “İstanbul yarası”na da şöyle parmak basmış: “AK Parti son yıllarda İstanbul’u, iktidara rant sağlayan bir model haline getirdi. İstanbul ne kadar hızlı büyürse inşaat üzerinden para kazanmak o kadar kolaylaşıyor. (...) Ayrıca diğer kurumların tahrip edilmesiyle bu iktidar mücadelesi Türkiye’ye çok pahalıya mal oldu.”
Rakamlara itiraz etmek mümkün olsa bile, İstanbul’un rant merkezi haline geldiğine itiraz eden olur mu? “İktidar mücadelesi”nin ağır faturasını bütün Türkiye ödüyor...