Türkiye’nin zor bir dönemden geçtiği ve en başta adaletin tecellisi konusunda ciddî sıkıntılar yaşandığı bir gerçek.
Hemen her gün adaletsizlik örnekleri gazetelerde haber ya da yazı konusu yapılıyor. Hatta cumhurbaşkanından başbakana, bakanlardan hukukçulara kadar herkes “Kurunun yanında yaşların da yandığı”nı ifade ve itiraf ediliyor.
15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi sonrası darbecileri tasfiye adı altında atılan bazı adımlar ciddî mağduriyetlere sebep oldu. Rakamlar değişse de bu adımlardan ortalama yüz bin kişinin etkilendiği söylenebilir. Kimileri açığa alındı, kimileri memurluktan atıldı ve kimileri de tutuklandı. Rakamın yüksek olması bunun yanından adaletin yavaş tecelli etmesi mağduriyetlerin büyümesine sebep oldu ya da oluyor.
Şunu hemen ifade etmek gerekir ki adalet olmadan işler düzelmez. “Adalet mülkün temeli” ise temelin sağlam olması şarttır ve bunun alternatifi de yoktur.
Adalet sisteminde yaşanan problemleri inkâr etmek mümkün değil. Bu meseleye taraftarlık nazarıyla da bakılmaz. Çünkü adalet herkese, hepimize lâzım. Nitekim geçen gün Star’daki bir yazısında Ahmet Taşgetiren de çok dikkat çekici bir hadiseye parmak bastı. 29 Ocak 2017 tarihli “16 kardeşten biriyim” başlıklı yazıda ismi belirtilmeyen 54 yaşındaki bir profesörün mağduriyeti dile getiriliyordu. “Dicle Üniversitesi’nden ihraç edilmiş, 46 gün tutuklu kalmış, şimdi adlî kontrolle dışarda” olan ismi bizce bilinmeyen profesör adeta ‘imdat’ diyordu. Yazıda anlatıldığına göre ‘çok önemli kişiler’ devreye girip en üst makamlara bu mağduriyeti anlattıkları halde yine de çare ve çözüm bulunamıyor. [Bu yazı hazırlanırken de farklı bir bilgi yoktu.]
Böyle hatalar yapıldığını Türkiye’yi idare edenler de zaten inkâr etmiyor. Ki bunları önlemek için KHK ile “7 kişilik bir kurul” oluşturuldu. 7 kişilik bir kurul 100 bin dosya için yetmez, ama problemin varlığını kabul anlamında önemli.
Öyle menfi bir propaganda ve toptancılık yapılıyor ki insanlar tanıdıklarına dahi sahip çıkamaz hale geliyor.
Bir kişinin ‘silâhlı terör örgütü üyesi’ olmakla itham edilmesi o kadar kolay mı?
İktidara muhalif olmayı suç gibi görmek de çok büyük bir yanlış ve hatadır. Malûm olduğu üzere iktidar her yerde, muhalefet ise demokrasilerde olur. İktidarı en ağır şekilde eleştirmek neticede ‘eleştiri’dir ve varsa onun cezası da bellidir. Eleştirileri susturmak ve bastırmak için ilgisi olmayan kişileri de ‘örgüt torbası’ içine atmak adalete ciddî anlamda zarar verir.
İÜ İletişim Fakültesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Vedat Demir de tutuklular arasında yer alıyor. Hukukçu değilim ancak şunu biliyorum ki Vedat Demir gençlik yıllarından beri DP, Adalet Partisi ve DYP geleneğinden geliyor ve darbelere kökten karşı bir isim. 1987 yılında siyasetçilere uygulanan siyaset yasağının sona ermesiyle ilgili mitinglerde bulunmuş bir isim. Hele hele irtibatlı gösterilmeye çalışıldığı ‘örgüt’le bir bağının olması mümkün görünmüyor. Demir, gençlik yıllarından beri Yeni Asya bünyesinde yayınlanan Köprü Dergisi’ne katkı veren isimlerdendi.
Hava çok puslu. Nitekim Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk de 1 Şubat tarihli yazısında dertleri sıralarken şöyle demiş: “(...) Çok sayıda insanın mağdur olması, sosyal alandaki yetersiz politikalar, eğitim ve kültür alanındaki dağınıklık gibi konular ilk dillendirilen sorunlar.”
Hep akılda tutalım: İktidar her yerde, muhalefet demokrasilerde olur. Ve “Adalet mülkün temelidir.”