Millet ve memleketimizin huzurlu, güvenli ve zengin olması hepimizin ortak bir hedefi olmalı. Bunun için de iyilikleri teşvik ederken, fenalıklara da imkânlar ölçüsünde mani olmak gerekir. Bazen el ile, bazen dil ile son çare olarak da ‘buğz’ ile bunu yapmak durumundayız.
Ne var ki başta idareciler olmak üzere bazıları bu ikazlardan hoşlanmaz. Her dâim kendilerinin övülmesini, yanlışlarının görülmemesini arzu ederler. Aslında bu tavır insanın bindikleri dalı kendi eliyle kesmek anlamındadır, ama bu dahi bilinmez.
15 Temmuz’dan sonra başlatılan “KHK süreci” bütün hızıyla devam ediyor. Bu noktada ölçünün kaçtığını görmeyen, duymayan kalmadı. Yapılan yanlışlar hatırlatıldığında ise inkâr edilmiyor, hatalar kabul edilmekle birlikte “Bu kadar kalabalık ihraçlar arasında hatâlar da olabilir. Bunlar yakında düzeltilir, kimse mağdur olmaz, beklemek lâzım” deniyor. Ancak her geçen gün mağdur sayısı artmaya, mağduriyetler şiddetlenmeye devam ediyor. Bu iş için kurulması düşünülen ‘7 kişilik komisyon’un bile aylar geçmesine rağmen kurulmamış olması her şeyi anlatmıyor mu? Hemen ifade edelim ki bu problemi ‘7 kişilik komisyon’un çözmesi, halletmesi kesinlikle mümkün değil. Buna rağmen bu yetersiz komisyon dahi kurulabilmiş değil.
Türkiye’yi idare edenler dışarıdan, muhaliflerden gelen ikazları zaten dinlemiyorlar. İş o raddeye geldi ki artık ‘içeriden’ kendi tabanlarından da ciddî eleştiriler gelmeye başladı. Dinleyip gereğini yaparlarsa kendi menfaatlerine. Yok, kulak tıkamaya devam ederlerse yine kendileri kaybeder.
Bu ikazlardan bazılarını hatırlatmakta fayda var:
İslâmî câmianın yakından tanıdığı yazar Yıldız Ramazanoğlu (@YldzRamazanolu) “Yerler ve gökler adaletle ayakta durur” Hadis-i Şerifini de hatırlatarak twitter hesabından şunları yazdı: “KHK ile binlerce insanı töhmet altında bırakıp işinden etmek devlet eliyle darbeye dönüşmek üzere. Ülkemizin bekasının direği olan toplumsal barıştan ve kalplerin adaletle mutmain olmasından her birimiz sorumluyuz.” (30 Nisan 2017)
Özgür Düşünce ve Eğitim Hakları Derneği (ÖZGÜRDER) Genel Başkanı Rıdvan Kaya da şu tesbitlerde bulunmuş: “Gerçekten çok düşündürücü bir vaziyetle karşı karşıyayız! 10 bine yakın memur tek bir kararla açığa alınıyor, akşam uyuduğunda iyi kötü bir işi olduğunu düşünen on bin insan, on bin aile sabaha değil, belirsiz bir geleceğe uyanıyor. Buna karşın bizden istenen şey ‘ne büyük bir tehlike ile iç içeymişiz’ diye düşünüp, rahatlamaktan ibaret oluyor! Devletlû büyüklerimiz ‘ne kafa konforunuzu bozun, ne de bizi rahatsız edin’ diyorlar bize kısaca! Soru sormak yok, eleştirmek, tartışmak zinhar yasak. (...) Gerçekten yeter artık! Devletin bu kadar hoyratça, bu kadar pervasızca hareket etmesi, hukukun bu derece ayaklar altına alınması, insan haklarının hiçe sayılması olacak şey değil! Bu yapılanların akılla, mantıkla bağını kurmak imkansız!” (www.haksozhaber.net, 27 Nisan 2017)
Eski Millî Eğitim Bakanlarından Ömer Dinçer de ‘adam harcama’ olarak yorumlanan tavra dikkat çekip, “İhtiyaç duyulduğunda veya fayda gözetildiğinde arayıp diğer durumda suçlama tavrı sizce ne kadar ahlâkî?” diye sormuş. (www.haberturk.com, 1 Mayıs 2017)
Bir araştırmacı da “İki sene var seçimlere. Biz bu belediye başkanlarıyla iki sene daha yaşamak zorunda mıyız?” diye sormuş ve “Ankara ve İstanbul’da hayır çıktı, başkanlar ‘bizim oy arttı’ diyor. Bu lafı biz nerden tanıyoruz dostlar? Yoksa biz de CHP’lileştik mi? CHP’lilerin her seçim sonrası söylediklerini bizim başkanlar diyor. CHP’liler hiçbir şey yapmıyor, bizimkiler zenginlere yapıyor sadece. Dolayısıyla AK Partili büyük şehir başkanları başta olmak üzere başarısız belediyelere kayyum atanmalıdır” demiş. (facebook.com)
Tenkit sahibinin “Bizimkiler” dediği AKP belediyelerinin sadece zenginler için çalıştığı tesbiti ne anlama gelir? Kamuoyu ile paylaşılan ikazların bir kısmı böyle. Ders alan kazanır, kulak tıkayan kaybeder vesselâm.