Elbette konuşa konuşa, tartışa tartışa işler yürüyecek, ama tartışmaların içinin boş olmaması gerekir.
Aylardan beri tek gündem olarak başkanlık konusu tartışılıyor. Daha doğrusu ortada bir tartışma da yok. Sadece “Türkiye’nin bütün dertlerinin çaresi başkanlıktır” diyen bir anlayış var. Bu fikir umumî anlamda kabul görmediği halde her gün ısrarla tekrarlanıp duruyor. Tartışmanın içi boş çünkü gündeme taşınan yeni modelin nasıl olacağı belli değil. Yarı başkanlık mı tam başkanlık mı Amerika modeli mi Fransa modeli mi? “Bize has model olsun” diyenler var, ama onun da ayrıntılarını açıklayan yok. Kısaca söz çok, icraat yok.
Geçen gün Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’ye atfen paylaşılan bir tesbit de bunu akla getiriyor. Diyarbakır’ın Sur ilçesini ziyaret eden Özhaseki, “Buraya yapılan protokol ziyaretlerinden, iş yapmaya fırsat olmamış. Fazla söze gerek yok, çalışma vakti şimdi” demiş. (Aktaran: Kemal Öztürk, 14 Haziran 2016)
Türkiye’nin ihtiyacı olan şey, insanı ve dertlerini öne alan, onlara çare ve çözüm üreten bir yapı olmalı. İsim ve resimlerin değişmesiyle hakikatlerin değişmeyeceğini unutamayız. Hak, hukuk ve adaletin mükemmel şekilde işlemediği bir ülkede başkanlık olsa ne fayda, parlamenter sistem olsa ne fayda? Meseleyi böylece ortaya koymada yapılacak tartışmalar da faydalı olmaz.
Türkiye’deki başkanlık tartışmasının sun’î bir tartışma olduğu ve ülkemizin gerçek dertlerini perdelediği çok belli. Başkanlık sistemi ile ilgili tartışma bir kişinin ısrarı sayesinde gündemi meşgul ediyor. Tartışma ile ilgili değerlendirmesi sorulan eski bakanlardan Bülent Arınç şöyle demiş: “Başkanlık konusundaki tartışmalar yeni Anayasa’nın da önüne geçti. Maalesef Türkiye’de her meselenin önünü kapatan bir konu haline geldi. Ekonomi konuşamıyorsunuz başkanlığı konuşmaktan; Suriye’yi konuşamıyorsunuz, dış politikayı konuşamıyorsunuz, iç politikadaki terörle mücadeleyi ve yeni süreci konuşamıyorsunuz. Ağzını açan herkes başkanlıktan veya yarı başkanlıktan bahsetmeye başlıyor. Geldiğimiz noktada aslında bu konunun hem parlamento içerisinde hem de referanduma götürülerek halkın bu konuda ne düşündüğünü bilmemiz lâzım. Çünkü her meselenin önünü tıkayan çok hayatî meseleleri arka plana atan bu tartışmalardan Türkiye’ye fayda yok, hayır yok. Bizim bu meseleyi gündemden çıkarmamız lâzım. Yalnız çıkarabilmemiz için, sayın Cumhurbaşkanımızın nasıl bir sistem istediğini de bilmemiz lâzım. (...) AK Parti tarafından işte böyle bir başkanlık sistemi diyerek somutlaştırılması lâzım. Şu anda somutlaşmış başkanlık yönetim modeli olarak bir model elimizde yok. Anayasa profesörleri bile konuşuyor, 20 defa dinleyin, ne dediğini anlamıyorsunuz. Ben anlamıyorum şahsen.” (bbc.com, 17 Haziran 2016)
Aksini iddia edip, “Hayır. Başkanlık tartışması asıl gündem maddelerini perdelemiyor. Her türlü mesele konuşuluyor” diyebilen var mı? TV’lerdeki canlı yayınlardan başkanlık siteminin ne kadar gerekli olduğu dışında bir fikir, bir görüş duyma imkânı kaldı mı?
Her defasında ifade etmeye çalıştığımız üzere Türkiye’nin birinci gündem maddesi akan kanı durdurmak olmalı. En büyük düşmanlarımız cehalet, fakirlik ve ihtilâf ise niçin birinci gündem maddelerimiz de bu olmasın?
Adalet anlayışının yerle bir edildiği bir zeminde sistemleri konuşmak bir anlam ifade eder mi? Adalet, adalet, adalet...