Maalesef ülkemizde öyle bir hava estiriliyor ki ‘daha fazla hak, hukuk ve adalet’ talebinin dile getirilmesi onları rahatsız ediyor.
Bazı idarecilerin ellerinde imkân olsa hak, hukuk ve adalet kelimelerinin daha az kullanılmasını isteyebilirler.
Ne hikmetse şunu bilmiyor, duymuyor ve görmüyoruz: Daha fazla hak, hukuk ve adalet demek; daha fazla huzur, iyilik, güzellik ve zenginlik anlamına gelir.
Tahminlere göre hadiseler öyle gelişiyor ve gelişecek ki insanlık “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam.” noktasında buluşacak. “Hukukun üstünlüğünün refahla ne alâkası var?” sorusunu soran ve bu soruya rakamlarla cevap arayan Prof. Dr. Selçuk Şirin’in bazı tesbitlerini aktarmakta fayda var. Selçuk Şirin şöyle demiş:
“Önce şu noktanın altını çizelim; dünyada kişi başı millî gelir arttıkça konut talebi azalıyor. Konut talebinin en yüksek olduğu ülkeler durumu daha açık kılacaktır: Romanya, Litvanya ve Macaristan’da ev sahipliği yüzde 90’ın üzerinde. Hindistan’da yüzde 87! Kişi başına millî gelirin yüksek olduğu Almanya veya Güney Kore gibi ülkelerde ise konut sahipliği oranı Türkiye’den daha düşük. Peki, biz neden borçlanarak zar zor elde ettiğimiz sınırlı yatırım kaynaklarını betona gömüyoruz? (...)
“Bu sorulara benim yanıtım hukuk sistemi. Açayım! Türkiye’de hukukun üstünlüğü ihdas edilmiş olsaydı girişimciler kendilerini bir tek inşaat sektöründe güvende hissediyor olmazdı. (...) Hukukun üstünlüğü soyut bir kavram. Evrensel insan hakları çerçevesinde ideal bir durumun tarifi. Bizde bu kavram, biraz da Aydınlanmanın etkisiyle, daha ziyade insanî boyutuyla gündeme gelir. O nedenle de hukukun üstünlüğü ya elit bir aydın grubunun sorunu ya da toplumun marjinalleştirdiği grupların meselesi olarak algılanır. Tabiî mesele bu boyutta tartışılınca da hukuk ile ekonomi arasındaki bağ gündeme gelmez pek. Hukuk ihlâllerinin ekonomiyi nasıl frenlediğini pek tartışmayız. Oysa 21. yüzyılda hukukun üstünlüğü ihdas edilmeden ekonomik kalkınmayı sağlamak mümkün değil. Bu çağ ne kadar hukuk o kadar kalkınma çağı. (...)
“Bir başka ifadeyle bu veriler ‘Adalet mülkün temelidir!’ sözünü hem ilk (ve doğru) anlamıyla hem de ikinci ve ilk bakışta yanlış anlamıyla doğruluyor. Adalet hem devletin hem de mülk edinmenin temelidir.” (hurriyet.com.tr, 13 Mayıs 2017)
Hadiseye başka bir pencereden bakılacak olursa ‘daha fazla hak, daha fazla hukuk ve daha fazla adalet’ istemek aynı zamanda ‘daha fazla refah, daha fazla zenginlik ve daha fazla huzur’ istemek anlamına gelmez mi? O halde hak, hukuk ve adalet taleplerinin dile getirilmesinden kim niçin memnun olmasın?
Ülkemiz dahil olmak üzere bütün insanlık ‘önce ekmek değil, önce hürriyet’ noktasına gelecek, ama temennimiz ve duâmız bu noktaya gelene kadar insanlığın ağır bedeller ödememesidir.
Prof. Dr. Şirin, tesbitlerini şöyle noktalamış: “Çünkü hayatımızda artık her zamankinden daha geçerli bir kural var: Ne kadar hukuk o kadar refah!”
Hukuk isteyenlerin aynı zamanda refah istediği, “Size bu kadar hukuk yeter, fazlası iyi değil” diyenlerin geçrekte millet için huzur ve refah da istemediğini söylemek haksızlık mı olur?