Türkiye’nin başında bulunan büyük dertlerden biri de enflasyondur.
Enflasyonu ‘ekonomik terör’e de benzetebiliriz. Nasıl ki silâhlı terör millette ve memlekette huzur bırakmıyor; aynı şekilde ekonomik terör olan enflasyon da ticarî hayattaki huzuru kaçırıyor, ticarî ahlâkın bozulmasına yol açıyor.
Uzun yıllar yüzde yüz nisbetinde enflasyon yaşanan bir ülkede yüzde 15’lere yaklaşan nisbetin tehlikeli olmadığı akla gelebilir, ama bu mesele hafife alınamaz ve alınmamalı. Enflasyon sadece paranın değerini düşürmekle kalmış olsa tahribatı sınırlı olurdu. Maalesef bu hastalık başta ahlâk olmak üzere başka sahalarda da değerlerin düşmesine yol açıyor. Temel değerlerini kaybeden bir cemiyetin ayakta durması mümkün olur mu?
Büyük çoğunluğun aklına gelmeyen, ama enflasyonun sebep olduğu bir gerçek şudur: 2005 yılındaki 200 TL’miz bugün fiilen 70 TL olmuş durumdadır. 200 TL’nin ortalama 10 yılda 70 TL’ye inmiş olması çok büyük bir kayıp ve aynı zamanda ekonomik başarısızlık değil mi? Yani 2005 yılında 70 TL’ye aldığımız bir mal veya hizmeti bugün ancak 200 TL ödeyerek alabiliyoruz.
Konu ile ilgili yapılan bir yorumda şöyle denilmiş: “Peki nasıl oluyor da 90’lı yıllardaki 3 haneli enflasyon oranları yokken, paramız böyle hızlı değer kaybedebiliyor? Çünkü günlük dilde kullandığımız enflasyon, yalnızca son 12 ayı içermekte. Paradan 0’ların atıldığı 2005 yılından itibaren birikimli ölçtüğümüzde; fiyatlar genel seviyesinin 2,86 katına çıktığını görüyoruz. Başka bir ifadeyle paramızın büyük ölçüde değer kaybetmesi için hiper-enflasyona (3 haneli) gerek yok; kronik enflasyon da (sürekli % 5 üstü) çok tehlikeli. Son 13 yılın ortalama enflasyonu da % 8,5. Asıl soru işareti burada oluşuyor: Enflasyonun bize zararı ne? (...) Devlet bütçesinin aslan payı KDV ve ÖTV gibi gelir seviyesinden bağımsız, herkesin eşit ödediği dolaylı vergilerden oluşuyor. Dolayısıyla üst gelir kesimi imtiyazlı halde. Bu kesim bir de tasarruflarıyla rant ya da faiz geliri elde edip; kendisini enflasyondan koruyabiliyor.” (M. Murat Kubilay, rhetorica.blog, 4 Aralık 2017)
Ekim ayında yüzde 11,90 olan yıllık enflasyon, Kasım ayında 12,98’i görerek 2004’ün Şubat ayından bu yana en yüksek seviyesine çıkmış oldu. Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE)’ye ürünler bazında bakıldığında ise bazı ürünlerde ilginç fiyat artışları olduğu görülmüş:
Pirinçte yıllık fiyat artışı yüzde 23,35’e ulaşmış. Et fiyatlarında aylık bazda dana eti yüzde 2,56 ve koyun eti yüzde 3,38 ucuzlamış görülüyor. Buna rağmen et fiyatları geçen yıla göre dana etinde yüzde 4,87 ve koyun etinde yüzde 16,45 daha yukarıda. Süt fiyatı yıllık bazda yüzde 19,92 artış göstermiş. Beyaz peynir aylık bazda yüzde 5,24 ve yıllık bazda da yüzde 19,85 artış göstermiş. Kaşar peynir ise yıllık yüzde 20,20 artış yaşadı. Tereyağı ise son bir yılda yüzde 45,02 zamlanmış oldu. Benzin ve mazottaki yıllık artış ise 15,74 ve yüzde 20,13 olarak gerçekleşmiş. (Karar g., 5 Aralık 2017)
Paranın değer kaybetmesi ile mal ve hizmetlerin pahalılaşması elbette büyük bir derttir. Ama daha büyük olan dert, ticarî ahlâk ve manevî hayattaki aşınmadır. Önce bu hastalıkları tedavi edebilirsek inanın enflasyon da düşer, mal ve hizmetlerin fiyatları da ucuzlar. Önceliği ahlâkın tamir ve hayat bulmasına verelim...