Adına bakıldığında dahi anlaşılacağı üzere OHAL (Olağanüstü Hal Yönetimi) ne hikmetse “Normal hal” gibi gösterilmeye çalışılıyor.
Bundan hareketle OHAL uygulaması savunuluyor ve elden gelse bin yıl devam etmesi arzu ediliyor.
Böyle düşünenlerin kulağa hoş gelen bahanesi de var: OHAL uygulaması vatandaşın hayatını etkilemedi!
Tabiî ki insanların hayatlarının etkilenmesini sadece yol ve kimlik kontrolüyle sınırlı görenler için bir etkilenme yoktur. Ancak en temel mesele olan hak, hukuk ve adalet uygulamalarıyla dolaylı olarak bütün Türkiye bu uygulamadan etkilenmiş olmuyor mu?
Elbette şimdiki OHAL uygulaması ile 12 Eylül 1980 sonrası sıkıyönetim ya da uzun yıllar devam eden OHAL’de farklı olduğu bellidir. Buna rağmen adı üstünde, olağanüstü hali ‘normal hal’ gibi görmek ve göstermek doğru değildir. Bugün için bu uygulamalar ekseriyeti mağdur etmiyor, çoğunluğun hayatını olumsuz yönde etkilemiyor diye normal kabul edilebilir mi? Bu uygulamaya dayanılarak atılan bazı adımların faturasını millet olarak ödemek durumunda kalırız.
Alâkasız gibi görünse de Olağanüstü Hal uygulamasının ekonomiye zarar verdiği de iş dünyası tarafından dile getiriliyor. Şunu görmek gerekir ki; hak, hukuk ve adaletin iyi işlemediği yerde ekonomi de iyi işlemez. Nitekim Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Erol Bilecik, “Bizler her gün iş yapmaya çalışırken yurtdışı paydaşlarımızdan, OHAL koşulları devam ettiği müddetçe Türkiye’ye gelemeyeceklerini duyuyoruz” demiş.
Maliye Hesap Uzmanları Vakfı (HUV) tarafından düzenlenen ‘Yeni Gelişmeler Işığında Türkiye Ekonomisi Paneli’nde konuşan Bilecik, hiçbir ekonomik kazanımın demokraside ilerleme sağlanmadan kalıcı ve sürdürülebilir olamayacağını hatırlatmış. Bilecik, “Hukuk, demokrasi ve özgürlükler toplumu olmadan, katma değer ve istihdam sağlamaktan, nitelikli yatırım çekmekten veya etkin girişimlerin yeşerdiği ülke olmaktan bahsetmemiz ne yazık ki mümkün değil. Bu alanda yapılacak her iyileştirme hem yurtiçinde hem de yurtdışında yatırımcılar tarafından olumlu karşılanacaktır. (...) OHAL devam ettiği için tedarik zincirlerimizin güvenliği dahi sorgulanır hale gelmiş durumda” şeklinde konuşmuş. (AA, 27 Mayıs 2017)
Türkiye ve dünya gerçekleri böyle olduğu halde “OHAL hiç kimseyi olumsuz anlamda etkilemedi. Kaldırmayı düşünmüyoruz. Türkiye ‘düzlüğe’ çıkıncaya kadar bu uygulama devam edecek” anlamına gelen değerlendirmeler doğru olmaz. Türkiye’nin düzlüğe çıkması ancak iyi işleyen bir adalet sistemiyle mümkün olur. Olağanüstü Hal uygulamasında ısrar etmek, bugün küçük gibi görünen problemlerin yarın ağır faturalara sebep olmasına yol açabilir. Bir anlamda ‘kelebek etkisi’nden bahsetmek de mümkündür. Hatırlanacağı üzere ‘Kelebek etkisi,’ başlangıçtaki küçük bir değişikliğin ilerleyen günlerde büyük ve tahmin edilmesi zor neticeler doğurabilme ihtimali olarak tarif edilir.
Netice olarak eğer OHAL Türkiye’yi düzlüğe çıkaracak bir uygulama olmuş olsaydı bunun yıllar yılı sürmesi istenir ve arzu edilirdi. Geçmişte OHAL uygulamalarını sona erdirmiş olmakla haklı olarak övünenlerin bu meseleyi bir daha düşünmesinde fayda var.
Adı üstünde ‘olağanüstü hal’e ‘olağan hal’ muamelesi yapmak yanlıştır, vesselâm.