Kamuoyunda “İç Güvenlik Paketi” olarak bilinen kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda 16,5 saatlik mesainin ardından kabul edilerek kanun haline geldi.
TBMM’de kabul edilen kanun, cumhurbaşkanının imzası ve Resmî Gazete’de yayınlandıktan sonra yürürlüğe girmiş olacak, ama aksi düşünülmediği için fiilen kanun haline gelmiş sayılır.
Kanun, tasarı halinde iken hem TBMM’de hem de kamuoyunda çok tartışıldı. Hatta, yürürlükte olan Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) mimarlarından biri olarak gösterilen Prof. Dr. Adem Sözüer bile, twitter hesabından iç güvenlik paketini değerlendirdi ve itiraz etti. Sözüer, “Güvenlik Paketi DGM’li döneme dönüştür ve bu hükümetin reformunun imhasıdır! Kolluk hep ‘yetkim az’ der ama olanları ‘sıkça’ kötüye kullanır. Güvenlik Paketi kolluğa aşırı yetki değil, yeni yapılanma ve iyi eğitim sağlamalı” demişti. (Zaman, 17 Şubat 2015)
Elbette pakete itiraz bununla sınırlı değildi, ama iktidarın ciddî ikazları dinleme niyeti yoktu. Nitekim, paketteki bazı maddeler çıkartılarak yeniden TBMM gündemine geldi ve kabul edildi.
Kabul edilen kanunda doğru maddeler de vardır ve olabilir. Meselâ, bonzai artık ‘uyuşturucu’ muamelesi görecek. Eylemlerde yüzü örtmek suç olacak vs. Zaten bu maddelere itiraz eden ve “Bonzai uyuşturucu muamelesi görmesin” diyen yok. İtiraz, ‘iyi’ kabul edilen maddelerin arasına ‘kötü’ maddelerin yerleştirilmiş olmasınadır.
Kabul edilen kanunun maddelerine göre, bir hâkim veya savcı kararı olmadan vatandaşın üstü ve arabası polis tarafından ‘amirinin sözlü emri’yle aranabilecek. Polis, istediği kişiyi ‘koruma altı’ adı altında ‘gizli gözaltı’ yapabilecek. Polis, potansiyel şüpheli gördüğü bir kişiyi hâkim veya savcı kararına gerek duymadan bulunduğu yerden ‘uzaklaştırabilecek.’ Böylece bu kişinin belirli bir yere gitmesine veya girmesine yasak koyabilecek. Aynı kanunla bazı durumlarda valilere savcı görevi olan bir yargı yetkisi verilmiş olacak.
Kanuna ciddî bir itiraz da Özgürlük Araştırmaları Derneği Başkanı Doç. Dr. Bican Şahin’den gelmiş. Kabul edilen maddeler ile büyük oranda hukuk denetimi olmaksızın ‘birey’in karşısında ‘devlet’in güçlendirildiğini hatırlatan Şahin, “Bireyin özgürlüklerini merkeze yerleştiren bakış açısına sahip bir kişi olarak (ilgili maddeler) beni endişeye sevk ediyor. İç Güvenlik Paketi’ni bu yönüyle eleştiriyorum” demiş.
Türkiye’de terör krizi olduğunu kimse inkâr edemez. Fakat bu krizden, ‘otoriter kanun’larla mı çıkılır? Yoksa, otoriterlik bu krizleri tetikler ve daha büyütür mü? Geçmiş yıllarda uygulanan otoriter kanunlar fayda yerine zarar vermedi mi? Nitekim Bican Şahin de şöyle demiş: “Bu sarmaldan çıkışın yolu devlete daha fazla güç vermek, güvenlik güçleri ve mülkî amirleri daha fazla güçlendirmek değil; daha fazla özgürlük ve haklara öncelik vermek”tedir.
Eğer terörden ve benzer sıkıntılardan kurtulmanın yolu otoriterleşme olsaydı, bütün dünya daha fazla hürriyet için gayret sarfeder miydi? Terörü, anarşiyi, fakirliği ve benzer bütün kötülükleri daha fazla hürriyet, daha fazla demokrasi, daha fazla insaniyet ile aşamaz mıyız? Saydığımız bütün kötülükler, ‘istibdat’ şemsiyesi altında toplanmaz mı? “İstibdat, nereden gelirse gelsin; ona tokadımı vuracağım” tavrı sergilemek gerekmez mi? (Orjinal ifade şöyledir: “İstibdat ne şekilde olursa olsun, meşrûtiyet libası giysin ve ismini taksın; rast gelsem sille vuracağım.” [Tarihçe-i Hayat. İlk Hayatı, s. 63])
Bu kanunla devlet ‘hizmetkâr’ olabilir mi? İstibdada, otoriterleşmeye, zulme, haksızlığa her zeminde haklı itirazları dile getirmek gerekir ki hürriyet çiçekleri açsın...