Dünyanın git gide ‘yetimhane’ye dönmeye başladığı ve bunun sebebinin de savaşlar, darbeler ve kargaşalar olduğu her halde inkâr edilemez.
Kimileri görmese de duymasa da dünya ciddî bir ‘yetim çocuk’ problemiyle karşı karşıya. Sadece Suriye’deki kargaşanın sebep olduğu ‘yetim çocuklar tablosu’ bile insaflı olanları uyandırması gerekir.
En başta yetim üreten sistemlere müsaade edilmemeli. Değişik vesilelerle yetim çocuklar varsa, bunları el üstünde tutmak hepimizin vazifesi. Yetim malına göz dikmemek, onların yetim olduğunu hissettirmemek inancımızın bize öğrettiği hakikatlerdir. Bununla birlikte vazifemizi tam olarak yapmadığımızdan dolayı yetimlerin yetimlik hissettiğini de görmek durumundayız.
Elbette bu noktada güzel örnekler, yetimlerin ihtiyaçlarını karşılayan kişi ve sivil toplum kuruluşları da var. Yetimlerin el üstünde tutulmasıyla ilgili güzel bir haber de Pakistan’dan geldi.
Müslüman olan bir İngiliz kadın güzel bir çalışma ortaya koyarak 20 yıldan beri Pakistan’da kendi açtığı 3 yetimhanede 500 yetime ve kimsesize bakıyormuş. Haberden şu bilgileri öğreniyoruz:
Koyu Katolik bir ailede doğan İngiliz Gufran Kureyşi’nin hikâyesi, 1976’da İngiltere’de Pakistanlı Muhammed Ahmed Kureyşi’yle evlenmesiyle, İslâmâ girmesiyle başlamış. Kureyşi’nin Pakistanlı Müslüman biriyle evlenmesi, ailesinin İslâma karşı ön yargısı nedeniyle olumsuz karşılanmış. Kureyşi evlendikten sonra Müslüman olmuş. Eşiyle 1992’de Pakistan’a yerleşen Kureyşi, yetim çocuklara yönelik projesini hayata geçirip kimsesiz çocuklara eğitim vermek amacıyla yetimhane kurmuş. İlk yetimhanesini Ravalpindi şehrinde açan Kureyşi, daha sonra Karaçi ve Hanival şehirlerinde açtığı yetimhanelerde her yaştan 500 kimsesiz kız ve erkek çocukla ilgileniyormuş.
“Çocuklara sadece eğitim vermekle kalmıyorum. Aynı zamanda yeteneklerini ortaya çıkarmaları için de destek oluyorum” diyen Kureyşi, “Ben ‘siz verirseniz, Allah size daha fazlasını verir’ ilkesine inanıyorum. Halis niyetliyseniz ve doğru yolda ilerliyorsanız, Allah size hep yardım edecektir. (...) Hayatta olduğum sürece kimsesizlere yardım etmeye ve kucak açmaya devam edeceğim. Esas hedefim ise bu çocukları eğitmek. Ancak eğitim kadar, düzgün davranışlar kazandırabilmek ve yetim çocukları topluma kazandırmak da son derece önemli” şeklinde konuşmuş. (AA, 14 Haziran 2017)
İşte güzel bir örnek. Her ülkede ve keşke her şehirde böyle düşünenler olsa. Demek ki yetimlerin duâsı kabul olmuş, bir İngiliz Müslüman olup onlara el uzatmış.
Yetim meselesini İslâm dünyasının gündemde tutması, daha doğrusu kalıcı çareler üretmesi gereken bir yarasıdır. Bu maksatla kurulan sivil toplum kuruluşları vardır, ama her yetime el uzatılabiliyor mu? Bunun için yeterli maddî imkânlar mutlaka bulunur. Mesele bu imkânları bir araya getirip yetimlere ulaştırabilmek ve onlara yetimliklerini hissettirmemekte.
Para ile yapılabilecek işleri yapamıyor olmak, yetimlere, mağdurlara, aç ve susuz olanlara çare olamamak her halde İslâm dünyasının en büyük çelişkisidir. Müslümanların yaşadığı ülkelerde yapılan bir günlük israf önlenebilse, acaba kaç yetimin başı okşanır, kaç kimsesize kimse olunur?