Dünyada yaşanan hadiseler, nihayetinde ‘doğru’ların ortaya çıkmasına vesile oluyor.
‘İfsat şebekeleri’ terörle İslâm arasında irtibat kurmak için gayret sarfederken, yapılan haklı ikazlar tuzakların bozulmasıyla neticeleniyor.
Kelime manası bile ‘barış’ olan İslâmın, ‘terör’le birlikte hatırlatılması İslâm dinine vurulabilecek en büyük darbedir. Bu noktada, “doğru İslâmiyet ve İslâmiyete lâyık doğruluk” tesbiti ortaya çıkıyor. Müslümanlara düşen, fiilleriyle ‘İslâmiyete lâyık doğruluğun’ ortaya konulabilmesi.
Lübnan asıllı, İsveçli dünyaca ünlü şarkıcı Maher Zain, bu anlamda çok güzel ve yerinde tesbitler yapmış: “İstanbul’da, Paris’te, Brüksel’de ya da diğer şehirlerdeki terör olayları, öyle olmaması gerektiği halde maalesef İslâm’la bağdaştırılabiliyor. Buna karşın bütün Müslümanlara şunu söylemek istiyorum, İslâm’ın yüzü biziz, kendimiziz. Diğer insanlar İslâm’ı bizim yaptıklarımız üzerinden göreceklerdir. O yüzden ne yaparsak yapalım İslâm’a uygun hareket ederek yapalım ki, yanlış algısı olan insanlar bizim üzerimizden doğru manadaki İslâm’ı tanısın.” (AA, 11 Nisan 2016)
Bakınız, “Ne yaparsak yapalım İslâm’a uygun hareket ederek yapalım ki, yanlış algısı olan insanlar bizim üzerimizden doğru manadaki İslâm’ı tanısın” tesbiti, Üstad Bediüzzaman’ın “Eğer biz doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan [diğer din mensuplarından] fevc fevc [İslâma] dahil olacaklardır’’ (Eski Said Dönemi Eserleri, Münâzarât, s. 259) tesbitini imzalamış olmuyor mu? Neredeyse 100 yıl önce yapılan “doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluk” tesbitinin bütün dünyada kabul görmesi Risale-i Nur’un kerameti değil mi?
Zain aslen Lübnanlı olduğu halde uzun yıllar İsveç’te yaşadığını ifade ederek, ilk gençlik döneminde Avrupa’da yaşayan bir Müslüman olarak kendi kimliğini bulmakta bir süre zorlandığını anlatmış. “Bir açıdan bakıldığında biz iki kültür, iki millet arasında yaşayan insanlarız” diyen Zain, şunları da söylemiş: “Avrupa’da iki kültür arasında kalan çok fazla genç var, ama bu durumda çok fazla deneyim ve bilgi sahibi de olabiliyor insan. Dünyanın her ülkesinde, kendi kültürünü yaşayabilir, kendin olabilirsin. Benim inandığım ve öğrendiğim bir şey var ki, ne zaman ve nerede olursan ol, İslâm her zaman ve her yerde yaşanılabilir. Sen yeter ki iyi bir Müslüman ol, yaşadığın yerin hiç önemi yok. Müslüman olarak Batı’da veya Amerika’da yaşayabilirsin. Kişisel tecrübeme göre, arkadaş çevremiz bizimle aynı dinî ve ahlâkî değerleri taşıyorsa bize kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi; kültürümüzü, inancımızı hatırlamak ve aslımızı unutmamak için destek oluyorlar.”
Maher Zain, İslâm adını kullanarak yanlış işler yapan, yaptıkları İslâm’a maledilen küçük gruplardan üzüntü duyduğunu da ilâve etmiş.
“Doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluk” yaklaşımı, İslâmı karalamak isteyenlerin tuzaklarını boşa çıkarmaya yeter. “Akıl için yol bir” misali, başkalarının da bu tesbiti dile getirmiş olması sevindirici bir gelişmedir. En büyük hizmet; gölge değil, ayine olabilmekte...