"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Gerçekleri görelim mi?

Faruk ÇAKIR
11 Ekim 2016, Salı
Bulunduğumuz coğrafyanın jeopolitik olarak çok önemli olduğunu haklı olarak hep söyleriz.

Asya ile Avrupa arasında köprü olduğumuz, Ortadoğu’ya açılmak isteyenlerin Türkiye’yi görmezden gelemeyeceğini de ilave edip kendimize pay çıkarırız. Peki, bulunduğumuz coğrafyanın bize yüklediği vazifelerin farkında mıyız, gereğini yapabiliyor muyuz?

Umumi bir problem olarak en yakın komşularımızdaki bırakınız sosyal ve siyasi gelişmeleri, haberleri dahi okyanus ötesinden, Amerika’dan ya da İngiltere’den aldığımızı, duyduğumuzu inkâr edebilir miyiz? 

Komşularla en önemli irtibat kurma yolu olan dil konusundaki ihmalimizin bize ne gibi faturalar yüklediğini hiç tartıştık mı? Tabii ki dil meselesi gündeme geldiğinde eğitimi konuşmadan geçemeyiz. Yıllardan beri okullarımızda yabancı dil öğretilir, ama ayrıca çalışmayıp da okullarda verilen eğitimle dil öğrenenlerin sayısı yok denecek kadar az. Bunları görelim, konuşalım, tartışalım mı yoksa gözümüzü kapayıp övünmeyi mi tercih edelim?

Araştırmacı yazar Müfid Yüksel, bilhassa Arapça konusundaki ihmale dikkat çekerken Twitter üzerinden şu tesbitleri yapmış: “Türkiye’de üniversitelerde Tarih Bölümleri yerlerde sürünüyor. Lisan fukaralığı had safhada. Türkiye’nin Orta Doğu siyasetine yön vermeye çalışanların çoğu hiç tarih ve lisan bilmiyor. Türkiye’de, Resmi veya özel stratejik düşünce kuruluşlarında Orta Doğu Masaları lisan bilmeyenlerin uhdesine verilmiş durumda. Ermenice bilen tek bir akademisyen tanıyorum. Onu da Ankara özellikle görmezden geliyor. Bir kısım şahsiyetler, hiç Arapça ve İngilizce bilmeden ‘Orta Doğu Uzmanı’ olarak piyasada boy gösteriyorlar. Adam, “Mısır, Mısır Tarihi uzmanıyım” diyor. Bir kelime Arapça bilmiyor.” (@mufidyuksel, 28 Ağustos 2016)

Bu ve benzeri tesbitler elbette ilk defa yapılmıyor. Eğitim sistemi ve bilhassa dil meselesinde büyük sıkıntılar var. Hakikaten, bir milletin konuştuğu dili bilmeden o millet, o devlet hakkında isabetli teşhisler yapmak, stratejik tahlillerde bulunmak mümkün olabilir mi? “Ortadoğu uzmanı” olup da Arapça bilmemek, tıp fakültesinde okumayıp da doktorluk yapmaya benzemez mi?

Hatırlamakta fayda var: Geçen yıllarda bazı büyükelçilerimiz, tayin edildikleri ülkenin dili bilmiyordu. Şimdi de böyle durumlar var mı bilemiyoruz, ama varsa da şaşmayız. Böyle bir yanlışı kabul etmek mümkün mü? Diplomat demek bir bakıma dil demek. Dilini bilmediği bir ülkeye tayin olan büyükelçilerden Türkiye’nin menfaatine iş yapması beklenebilir mi? (Yanlış hatırlamıyorsak, İsrail’deki ‘alçak koltuk’ krizi günlerindeki diplomatımız İbranice bilmiyordu.)

Önümüzde böyle bir tablo varken kendimizi övme yarışı mı yapalım, yoksa hataları görüp tekrarlanmaması için çalışalım mı? Türkiye ve dünya gerçeklerini görelim, telafisi için hep birlikte çalışalım.

Okunma Sayısı: 3609
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • kemal

    11.10.2016 15:07:16

    Şu anda bir çok elçiliklerde vatandaş işini yapamıyor.görevden uzaklaştırılanların yerine kimlerin geleceği belli değil.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı