Gençlere yapılan ve yapılması gereken belki yüzlerce tavsiye vardır. Onları okumaya teşvik eden tavsiyeler ise güzel tavsiyelerin başında gelir.
Kuveytli düşünür Tarık es-Suveydan da, sağlık sebepleriyle “son” olduğunu belirttiği konferansında İstanbul’da gençlerle buluşmuş ve gençleri okumaya teşvik etmiş. Arapça Kitap ve Kültür Fuarı faaliyetleri kapsamında “Geçmişe dönebilsem kendime vereceğim nasihatler” başlığıyla bir konferans veren Suveydan, “Bu konuşmayı, yüz kitap telifi, birçok ülke ziyareti ve yaklaşık yüz bin insanın eğitiminden sonra uzun bir geçmişi olan birinden, ümmetin bütün gençlerine armağan ediyorum” ifadeleriyle özetlemiş. (AA, 1 Ekim 2017)
Seyahat etmenin ana hedefinin turistik boyuttan çıkarılıp ilim kazanmaya dönüştürülmesi gerektiğini dile getiren Suveydan, liseyi bitirdikten sonra bir yıl, aynı şekilde üniversiteden mezun olduktan sonra bir yıl tatil yapmanın, hayatı daha iyiye doğru değiştirme konusunda faydalı olduğunu hatırlatmış.
Tabiî ki liseyi ya da üniversiteyi bitirdikten sonra bir yıl tatil yapmanın, dünyayı daha iyi tanımak için şehirleri ve ülkeleri gezmenin faydalı olacağını her halde inkâr eden çıkmaz. Fakat bu noktada maddî imkânlar devreye girer ve bilhassa Türkiye için bu neredeyse imkânsız hâle gelir.
“Sistemli okumalar yapma” tavsiyesinde de bulunan Kuveytli ilim adamı Suveydan, bunun için ayda en az 400 sayfa kitap okunması, âlim olmak isteyen kişinin ise ayda 7 ila 10 kitap bitirmesi, bu kitapların yarısının kendi çalıştığı, diğer yarısının başka alanlarda olması gerektiğini ifade etmiş.
Gençlerin kitap okumaya teşvik edilmesi belki de günümüzün en önemli meselesidir. Böyle bir teklifin tecrübeli bir isimden gelmesi de ayrıca önemlidir. Acaba Türkiye’yi idare edenler de gençlere kitap okumayı tavsiye eder mi? Elbette mesele sadece sözle tavsiye etmek olmamalı. Çocuklarının kitap okumayı sevmediğinden şikâyet eden bir veliye uzman danışman, “Siz evde kitap okuyun. Çocuklarınız da uzun dönemde alışır” mealinde tavsiyede bulunmuş. Haklı bir tavsiye değil mi?
Madem ağaç yaşken eğilir, o hâlde çocuklarımızın kitap okumaya alışması için çok erken yaşlarda harekete geçmemiz icab eder. Okullarımızda ‘kitap okuma saati, dersi’ olsa ne kaybederiz? Kitap okuyan çocuklara öncelik verilse, maddî ve mânevî anlamda mükâfatlandırılsa iyi olmaz mı? İtiraz edilen pek çok konunun ders olarak okutulduğu okullarımızda ‘kitap okuma dersi’ anlamına gelecek bir dersin, bir uygulamanın olmaması bir eksiklik değil mi?
İnsanların yüzde 80’inin okudukları alanın dışında başka işlerde çalıştıklarına da dikkati çeken Suveydan, tavsiyelerine şunları da ilâve etmiş: “İyileştirmeye odaklan, felsefe yapma, bilmediğin şeyler hakkında konuşma. Başkalarının vizyonu için çalışma. Sabırlı ol, sabır büyük sonuçlar verir. Sıkıntılara katlan, insanlara güven, ama çökme. Dâimî ilişkiler için acele etme. Ailene özen göster. İlkelerini çıkarlarının üstünde tut.”
Bu vesile ile merhum Zübeyir Gündüzalp Ağabeyin, “Risâle-i Nur’u günlük 10 sayfa okuyan kendini kurtarır, 15 sayfa okuyan şevke gelir, 20 sayfa okuyan ise hizmet eder.” sözünü ve “Şimdi oku, kabirde okuyamazsın!” ikazını hatırlayalım...