2014 yılı geride kaldı ve yeni bir yılın ilk günlerini idrak ediyoruz. Her yıl olduğu gibi 2014’te de ekonomi ve güvenlik meseleleri en çok konuşulan konular arasında yer aldı. Muhtemelen içinde bulunduğumuz 2015 yılında da ekonomi ve güvenlik konuları konuşulmaya devam edecek.
2014’ün en garip uygulamalarından biri de Risale-i Nur Külliyatının her türlü yayın hakkının bakanlar kuruluna, dolayısıyla da devlete verilmesi oldu. Yaklaşık 300 gün önce başlayan ‘bandrol yasağı’ tam olarak çözülebilmiş değil. Kısaca hatırlatmak gerekirse, Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin telif ettiği Risale-i Nur Külliyatı çeşitli yayınevleri tarafından yıllardan beri serbestçe basılıyordu. Tabiî ki Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur’u bütün “Nur Talebeleri”ne emanet etmiş ve bunların neşrini istemiştir. Sonraki yıllarda başlayan “bandrol’ uygulaması bazı hukukî boşlukların doğmasına da sebep olmuş. Risale-i Nur’un hukukî olarak basılabilmesi için Bediüzzaman’ın ‘nesebî/hukukî varis’lerinin izni gerekiyordu. Nesebî varislerden bazıları da böyle bir ‘imza’ vermemişti. Bununla birlikte bu varislerin hiçbiri fiilî uygulamadan dolayı şikâyetçi değildi. Yani, “Bizim iznimiz dışında bu eserler basılıyor” diyerek hukukî itiraz eden çıkmamıştı.
Derken, bazı ağabeylerin iktidar nezdinde yaptıkları girişimler sonunda hiç kimseye ‘bandrol’ verilmemeye başlandı. Önceleri “Bu iş bir iki haftada halledilecek” diyenler de gördü ki bu mesele uzun sürdü. Bandrol yasağının başlamasından bu yana neredeyse 300 gün geçti ve bugüne bakıldığında problem halledilebilmiş değil. TBMM’de çıkarılan bir kanunla Risale-i Nur Külliyatının her türlü hakkı, Diyanet İşleri Başkanlığına verildi.
İlgili kanun maddesini hazırlayan ve hazırlatanlara göre yetkinin Diyanet’e verilmesiyle mesele halledildi. Tam aksine... Yarın bir gün Diyanet eliyle orijinaline uygun Risale-i Nur basmak isteyen herkese ‘bandrol’ verilse bile mesele halledilmiş sayılmaz. Asıl itiraz edilmesi gereken ve itiraz ettiğimiz şey, Risale-i Nur Külliyatının her türlü hakkının Diyanet eliyle dahi olmuş olsa ‘devlet’e verilmesidir.
Yanlış anlaşılmasın: Risale-i Nur’un Diyanet İşleri Başkanlığınca basılmasına itiraz eden yok. Burada dikkat edilmesi gereken şey, bu ‘yetki’nin sadece Diyanet’e verilmiş olmasıdır. Diyanet de bassın, istiyorsa orijinaline sadık kalmak üzere Kültür Bakanlığı da bassın ve hatta arzu ederlerse Türk Tarih Kurumu da bassın! Tek şart, Risale-i Nur’un orijinaline sadık kalmak.
Devlet dışında buna sadık kalmayan ve Risale-i Nur’u güya ‘daha iyi anlaşılsın’ diye sadeleştirenlere, tahrif edenlere de her defasında olduğu gibi yine itiraz ediyoruz ve etmeye devam edeceğiz. Ancak, sadeleştirmeyi engelleme bahanesiyle Risale-i Nur’u ‘devletleştirmek’ daha büyük bir yanlıştır. Bazı muhteremler, “İş başındaki yöneticiler böyle bir yanlışı yapmaz” diyerek bu tarihî hatayı savunmaya çalışıyorlar. Velev ki şimdiki idareciler böyle bir şey yapmayacak olsun, bu yetkinin devlete verilmesi yine de yanlıştır. Çünkü, mahkeme kadıya mülk olmadığı gibi, idareci koltukları da şimdiki idarecilere mülk değildir. Biz bir yılı, on yılı değil, 50 yılı, 100 yılı ve kıyamete kadar gelecek yılları düşünmek durumundayız. 20 yıl ya da 60 yıl sonraki idarecilerin böyle bir yanlış yapmayacağına kim garanti verebilir? Hiç kimse. O halde, Risale-i Nur’un ‘hak’larını Diyanet eliyle icra edilmek üzere bile olsa devlete verilmesi kesin yanlıştır; buna itiraz ediyoruz ve bu hata düzeltilinceye kadar da itiraz etmeye de devam edeceğiz.
Kanaatimizce 2014’ün en dikkat çekici yanlışı ‘bandrol yasağı’ ve neticede Risale-i Nur’un haklarının ‘devlet’e devredilmesi, el konulmasıdır...