Ekseriyetle hastalar için söylenen bir söz var: “Hasta olmaktan korkma, geç kalmaktan kork.” Çünkü hastalık vaktinde ve zamanında fark edilip teşhis edilirse, tedavi edilme ihtimâli daha fazladır. Teşhis ve tedavide geç kalındığında hastalığın bütün vücudu sarması ve ölümle neticelenmesi gibi bir durumla karşılaşılabilir.
“Allah herkese sağlık ve sıhhat ihsan etsin” duâsıyla birlikte şunu da bilmeliyiz ki bu durum sosyal meseleler için de geçerlidir. Eğitim, aile ve gençlik gibi konularda karşılaşılan dertler zamanında teşhis edilse ve uygun tedaviler uygulansa çok daha iyi olmaz mı? Bunların yanında adalet sisteminde de geç kalmanın büyük mahzurları vardır. Zaten bu sebeple “Geç kalan adalet adalet değil” denilmemiş mi?
Son günlerde hak, hukuk ve adalet konuları haklı olarak gündemi meşgul ediyor. Ciddî adaletsizlikler yaşandığını ifade eden belki de yüzlerce konuşmaya şahit olunuyor. Düşünün ki yaklaşık bir yıldır tutuklu olan ve mahkeme huzuruna çıkarılmayı bekleyenler var. Geciken adaletin adaletsizliklere sebep olduğu geçmişte de yaşandı. Bu bakımdan adaleti hızlı ve tabiî ki adil işletmek gerekir.
Bugün de adaleti hızlı ve adil işletme noktasında geç kalındığı söylense her hâlde yanlış olmaz. Düne nisbetle bu noktadaki hatırlatma ve itirazlar çoğaldı. Düşünün ki SP Genel Başkanı bile partisinin İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyelerinden birinin tutuklanması üzerine 28 Şubat benzetmesi yapıyor ve şöyle diyor:
“Şimdi siz 28 Şubat’ı aratacak bir noktaya götürürseniz devleti, kaç tane 15 Temmuz’u kutlarsanız kutlayın hiçbir fayda vermez. Siz söylemiyor musunuz? ‘At izi it izine karıştı’ diye. (...) Yapmayın, yazıktır günahtır. Tamamen masum insanları gözaltına, ardından da tutuklamaya başlarsanız bunun sonu gelmez siz de zarar görürsünüz, devlet de zarar görür, ülke de zarar görür. (...) Lütfen müdahale edin.” (www. milligazete.com.tr, 13 Temmuz 2017)
Türkiye’yi idare edenlerin yakından tanıdığı, uzun yıllar birlikte siyaset yapan bir siyasî parti genel başkanı bunu söylüyor ve adalet arıyorsa, kimi kimsesi olmayanların ne hâllerde olduğu akla getirilsin. Tabiî ki bahse konu hadiseyi bizim ayrıntılı olarak bilmemiz mümkün değil. Ancak bir hadise 28 Şubat dönemine benzetiliyor ve itiraz ediliyorsa idarecilerin çok daha dikkatli olmasında fayda var. Ki, bu hadise sonrasında Yusuf Kaplan da şöyle bir tweet yazmış: “Uyarı/yorum. (...) Tutuklanması kırılma noktasıdır. İslâmî kesimleri birbirine düşürecekler. Basiret ve istişare şart.” (@yenisafakwriter, 11 Temmuz 2017)
Bir parti liderinin ve yeri geldiğinde ikili sohbetler yapan, hastalık hâlinde birbirlerini ziyarete giden kişiler bile dertlerini anlatamaz hâle geldiyse adaletin âdil işlemesi noktasında çok geç kalmak üzere olduğumuz akla gelmez mi?
Şunu da ifade edelim ki bazı hadiselerin şuyûu, yani duyulması yaşanmış olmasından daha kötüdür. Bu örnek hadise bugün ya da yarın düzeltilip telâfi edilmiş olsa bile sistemde ciddî sıkıntılar olduğu unutulmamalıdır.
Hastalık halinde geç kalmaktan bir defa korkuyorsak, adaletin geç tecelli etmesi karşısında bin defa korkmalıyız. Hemen adelet, herkese adalet!