Tunus Nahda Hareketi lideri Raşid Gannuşi, Türkiye kamuoyunun da yakından tanıdığı bir isim.
Gannuşi, geçen dönemlerde aldığı muhalifleriyle iktidarı paylaşma kararıyla da adından söz ettirmiştir. İslâm dünyasındaki gelişmeleri değerlendiren Nahda Hareketi başkanı/temsilcisi Raşid Gannuşi, dikkat çekici tesbitlerde bulunmuş.
Sıcak gündem olan başkanlık tartışmalarını da değerlendiren Gannuşi şöyle demiş: “Başkanlık sistemi konusunda biz Türkiye ile anladığım kadarıyla biraz ters taraflara gidiyoruz. Çünkü biz Tunus’ta başkanlık sisteminden parlamenter sisteme geçme çabası içindeyiz. Türkiye ise tam tersi bir güzergâhta. (...) Tunus yaşadığı diktatörlük tecrübesi nedeniyle bütün sorunları başkanlık sistemine atfetmektedir ve bütün kötülükleri oraya fatura etmektedir. Diktatörlükten kurtulma çabasıyla birlikte biz Tunus’ta bu işin köklerine inerek başkanlık sisteminden de kurtulmamız gerektiğini düşündük.” (http://www.usasabah.com, Haber giriş tarihi: 28 Kasım 2016)
Suriye ve Irak’taki gelişmeler üzerine de Gannuşi, “Türkiye son bir kaç yıldır Suriye’de hem uçuşa yasak bölge kurulması için hem de Şam yönetiminin sonlandırılması için Suriye’ye müdahale konusunda görüşlerini ifade ediyordu. Anladığımız kadarıyla bu müdahalenin gerçekleştirilmesi konusunda geçtiğimiz dönemde Türkiye biraz tereddütlü idi. O yüzden biraz geç kalmış gibi gözüküyor” demiş.
“Arap Baharı ve sonrası” ile ilgili bir soru üzerine de Gannuşi şunları söylemiş: “
Benim görüşüm bölge bir dönüşüm çağına girmiştir, fakat bu dönüşümün demokratik siyasal sistemler şeklinde sonuçlar üretmesi biraz zaman alacaktır. Yani bölge demokrasiye doğru dönüşmektedir. Tabi bu dönüşüm bir ülkede beş yılda diğerinde on yılda ortaya çıkabilir. (...) Malûmunuz üzerine Fransa’nın krallıktan demokrasiye geçmesi yüz yıla yakın sürmüştür. (...) Ben Arap dünyasında demokrasinin geleceği açısından ümitvârım. Arap halkları demokratik dönüşüm için çok bedeller ödediler, ama öyle görünüyor ki daha ödenecek bedeller de var.”
Nahda lideri Gannuşi, amaçlarıyla ilgili bir soruya da “Geldiğimiz noktada düşüncem şudur: Siyasî partilerin işi siyaset yapmaktır. Bunun dışındaki alanlarda ise sivil inisiyatifler rol almalıdır. (...) Meselâ dedik ki mescitler ve camiler siyasetten uzak olsun. Minberler bir siyasî partinin propaganda aracına dönüşmesin” şeklinde cevap vermiş.
IŞİD/DAEŞ gibi örgütlerin ortaya çıkması hakkında da Gannuşi’nin değerlendirmesi şöyle: “ABD’nin Irak’ta yaptıklarına şöyle bir göz gezdirenler aslında DAEŞ’in nasıl ve nerden ortaya çıktığını anlayabilirler. Irak ve Suriye’de birçok kentte demografik değişim gerçekleştiriliyor ve insanlar vatanlarından göçe zorlanarak yerlerine oralı olmayan insanlar yerleştiriliyorlar. Bu yaşanan süreçler ve şiddet sarmalı insanların akıl dışı olarak tanımlanabilecek şeylere yapmalarına neden olabiliyor.”
Başkanlık gibi meseleler belki farklı değerlendirmelere sebep olabilir, ama camilerin ve mescitlerin ve hatta okulların da siyasetten uzak tutulması teklifi ülkemiz için de son derece önemli değil mi? IŞİD’in netice itibarıyla ‘cehalet’ten doğduğu da inkâr edilebilir mi?
İslâm âlemi karşı karşıya olduğu sıkıntılardan ancak isabetli tesbitlerle çıkabilir.