Eğitim sistemi üzerinde ne kadar konuşulsa ve tartışılsa yine de az sayılır.
Sağlam bir eğitim kişi, millet ve devlet için en büyük sermayedir. Ahlâklı, eğitimli ve kültürlü bir cemiyetin sırtı yere gelmez.
Türkiye’deki eğitim sisteminden memnun olan yok. Her yıl eğitim sisteminin değiştirilmek istenmesi başka nasıl izah edilebilir ki?
Finlandiya, uyguladığı eğitim sistemiyle dünyada fark edilen bir ülke haline gelmiş. Ne gariptir ki Türkiye’yi idare edenler, tabiî ki en başta eğitimciler “Finlandiya bu işi nasıl başardı?” diye dönüp bakmıyor, örnek de almıyor. Neyse ki Finlandiya’nın başarısı Oscar ödüllü Amerikalı aktör, film yapımcısı, senarist ve yazar Michael Moore’un dikkatinden kaçmamış. Finlandiya’nın başarısını yerinde inceleyen Moore, hadiseyi 3 dakikada özetlemiş. Michael Moore’un 3 dakikalık ‘filmi’ özetlenince işin mahiyeti anlaşılıyor. Moore, şöyle özetlemiş:
Dünya çapında çocuklara test uygulandığında biz (ABD) ve Finlandiya hemen hemen aynıydık, yani diğer ülkelerin altında bir yerdeydik. Ancak bu durum Finlandiya’nın hoşuna gitmedi. Bu yüzden yeni fikirler denediler ve kısa sürede dünyanın en iyisi oldular. Bunu nasıl yaptılar? Bu sorunun cevabını arıyordum.
(Bunu öğrenmek için) Doğruca ‘düşman’ın millî eğitim bakanına gittim. (Krista Kiuru, Finlandiya Eğitim Bakanı) Daha ben birşey diyemeden o hemen sırlarını ağzından kaçırdı: Öğrenciler ev ödevi yapmıyorlar!
Hemen itiraz ettim: Durun, yani okulda verdiğiniz ev ödevlerini azalttınız mı yani?
Cevap: Evet, (öğrencilerin) daha fazla zamana ihtiyaçları var. Çocuk olmak, genç olmak ve hayatın tadını çıkarabilmek için.
(Gittiğim okuldaki 1. sınıf öğretmeni Anna Hart’a sordum) Peki, ev ödevi yok. (Çocukların) Tek istedikleri ağaca tırmanmak ise (ne olacak?) Öğretmen cevap verdi: Bir ağaca tırmanırlar o zaman. Bir ağaca tırmanmayı öğrenmiş olurlar. Ağaca tırmanırlarken muhtemelen farklı böcekler görürler ve ertesi sabah okula geldiklerinde bana gördükleri şeyleri anlatırlardı.
(Başka bir öğretmene sordum) Küçük çocuklar günde kaç saat okula gidiyorlar?
Cevap: Pazartesi 3 saat, Salı 4 saat. Değişiyor, haftada 20 saat.
Peki bu günlük üç dört saatlik okul zamanına yemek saati de dahil mi? Evet!
Okul müdürü Leena Liusvaara anlatmış: Burada her şey o kadar oğrenci odaklıdır ki oyun alanlarımızı yenilememiz gerektiğinde mimarlar gelip çocuklarla konuştular.
Mimarlar çocukları dinledi mi?
Cevap: Evet, evet.
Çocuklar oyun alanında gerçekten bazı şeylerin olmasını istiyorlar. Onlara mutlu insan olmalarını öğretmeye çalışıyoruz. Başkalarına saygı duymalarını kendilerine saygı duymalarını...
Yani onların mutlu olmalarını istiyorsunuz?
Evet.
Ne öğretmenisiniz? Cevap: Matematik.
Yani matematik öğretmeni diyor ki (ağzınızdan çıkan ilk söz) “Bu okuldan çıkan öğrencilerin mutlu olmalarını, mutlu bir hayat sürmelerini isteriz.” Evet.
Ve siz matematik öğretmenisiniz. Evet.
(Başka bir öğretmen mevcut eğitim sistemini anlatırken) Oyun oynamaya nasıl zaman bulacaklar? Arkadaşlarıyla sosyalleşmeye ya da büyüyüp insan olmaya? Çünkü çevrede okulun dışında çok daha fazla bir hayat var.
Soru: Öğrencilerin oyun oynamasını mı istiyorsunuz? Cevap: Çocukların oyun oynamasını istiyorum. (Bu da okul müdürüydü!)
Aktardığımız bu konuşmalar, bu tesbitler dünyanın ilgisini çeken Finlandiya’daki eğitim sistemini gösteriyor. Türkiye’de uygulanan sistemle aradaki farkı varın siz hesaplayın.
Düşünün ki okulun oyun alanında yapılmak istenen bir değişiklik için öğrencilerin fikri soruluyor. Bizde öğrencilerin fikrinin alındığı bir mesele var mı? Ağaca tırmanmanın, yolda bir böcek görmenin eğitimin bir parçası olduğu ve hayata hazırlanmanın çok daha önemli olduğu bir anlayış. Bu anlayış, bu sistem asıl bize lâzım!
Albert Einstein’a atfedilen bir söz vardı, onu da hatırlayalım: “Eğitim, insanın okulda öğrendiği her şeyi unuttuğunda arta kalan şeydir.”