Kusura bakmayalım, ama her şeyden önce bahane üretmeyi bir yana bırakmak durumundayız.
Bilhassa maddî sıkıntıların kaynağı olarak ülkemizin enerji ithalatçısı olması, petrolünün bulunmaması gösterilir. Bir yönüyle doğru olsa da gerçeğin tamamı böyle değildir.
Türkiye’nin kendisine yetecek kadar petrolü olmadığı doğrudur. Peki, sahip olduklarımızın kıymetini bilip gereğini yapabiliyor muyuz? Meselâ dünya fındık üretiminin yüzde 70’ini tek başına Türkiye elinde bulunduruyor. Fındığı hem en çok üreten hem de en çok ihraç eden bir ülkeyiz. Bununla birlikte fındıktan en çok para kazanan ülke değiliz! Demek oluyor ki bir mala, bir ürüne çokça sahip olmak tek başına yetmiyor. Petrol zengini olan ülkeler bu zenginlikten gereği kadar istifade edip ‘lider’ olamadığı gibi. Petrolü çıkarıp, işleyip katma değer ortaya koyamayan bir ülke, bir sistem gerçek anlamda zenginliğe kavuşamıyor.
Fındık örneğinde de buna benzer çarpıcı bir durum var. Fındık üreticisi biziz, ama neredeyse fiyatını bile başkaları, ‘uluslar arası piyasa’ belirliyor. Aynı zamanda fındığı işleyip de satamadığımız için başkaları bizden daha fazla kâr elde ediyor.
Tabiî ki bu çelişki sadece fındık için geçerli değil. Her türlü mal ve hizmet için aynı ölçüyü kullanabiliriz. Fındık için durum böyle de turizm için farklı mı? Dört bir yanımız denizlerle kaplı olduğu halde balık üretim ve tüketimimiz ne kadar? Aynı şekilde ulaşım noktasında denizlerimizden ne kadar istifade ediyoruz? Soruları çoğaltmak mümkün...
Duyunca şaşırdığımız, sizin de şaşıracağınızı tahmin ettiğimiz bir bilgi daha var.
Sakarya’da bir örnek fındık bahçesini görmeye giden gazetecinin notları şöyle: “Türkiye verimlilik konusunda kötü bir karneye sahip. Öyle ki dekar başına Türkiye’de 80 kilo fındık üretilirken, İtalya’da bu rakam 200 kiloya, ABD ve Şili gibi ülkelerde ise 350 kiloya kadar çıkıyor. Azerbaycan, Gürcistan ve İtalya gibi ülkeler fındık verimliliğinde, kalitesinde kendini her geçen gün geliştirirken, Türkiye sadece fındığın fiyatını konuşan bir ülke olmaktan çıkamıyor. Demek istediğim fındıkta topyekûn bir strateji değişikliğine ihtiyaç olduğu ortada. Ne yazık ki Türkiye’deki ziraat fakültelerinin hiçbirinden fındık konusunda uzman çıkmadığını da bu sohbette öğreniyorum. Ferrero’nun Değerli Tarım Projesi kapsamında 55 ziraat fakültesi mezunu genç istihdam edilip, İtalya’dan gelen fındık uzmanlarıyla eğitime tabi tutulmuş. Fındık memleketiyiz, ama insan bu konunun uzmanının yetişmediğine inanmak istemiyor. Ama gerçek bu.” (Şelale Kadak, Sabah, 26 Ağustos 2017)
Son aylarda rakamlar değişmediyse ülkemizde 21 adet ziraat fakültesi var ve maalesef bu fakültelerin hiçbirinden fındık konusunda uzman çıkmıyormuş. Dünyanın en çok fındığını üret ve bu hususta araştırmalar yapan, uzmanlar yetiştiren bir bölüm olmasın. Bu tabloyu normal kabul etmek mümkün olur mu?
Tekrarlamakta fayda var: Meselâ sadece fındık değil. Her noktada eksiğimiz, gediğimiz var ve daha da fenası bunların farkında değiliz. Eksiğimizi, gediğimizi görelim ve her sahada ehliyetli uzmanları yetiştirelim. Ki maddî ve manevî kalkınmayı birlikte başarabilelim...