Türkiye olarak, bazı ülkelerin nüfusu kadar öğrencimiz olduğu için eğitim meselesinin her an gündemimizde yer alması da tabiîdir. Bu sebeple eğitim sisteminde yaşanan problemler, iftar sofralarının dahi konusu olmuş durumda.
Cumhurbaşkanlığı Sarayında düzenlenen ve ‘din adamları’nın katıldığı iftar programında dolaylı da olsa eğitim meseleleri gündeme gelmiş. Üçü de bir dönem Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış olan isimler, önemli tesbitlerde bulunmuş.
İftara katılan isimlerden, Tayyar Altıkulaç şöyle demiş: Hakkâri Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde tefsir doktorası olan bir öğretim görevlisi, hemen bütün derslere giriyor, çünkü öğretim görevlisi yok. İlahiyat tahsili bu kadar yaygınlaştırılıp da öğretim kadrosu yetersiz kalınca kalite düşüyor. Din öğretiminde kalite kaybı ciddî zihniyet sorunlarına yol açıyor.
Prof. Dr. Sait Yazıcıoğlu’nun tesbitleri ise şöyle: IŞİD gibi hareketlerden bile etkilenen gençlerimiz var! Radikal akımlar İslâm’ın geleceği için büyük tehlikedir. Daha büyük sorunlar patlak vermeden şimdiden tedbir almak gerekir. İslâm’dan bahseden herkes şefkat ve merhameti, toleransı ön plana çıkarmalıdır. Öfkeli ve ötekileştirici dil bırakılmalıdır. Özellikle iktidarlar kucaklayıcı olmalıdır. 13 yıllık iktidar döneminde en zayıf kalan saha, eğitimdir. Yüzde 5’i oluşturan imam hatiplerde de kalan yüzde 95’te de kalite sorunu vardır...
Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun ikazları da önemli: Elli küsur İslâm ülkesiyiz, insanlığın önüne düzgün, güven veren bir Müslüman profili koyamadık. İslâm dünyasında yeni nesillerin radikal dini akımlara kapılmasında ya da dine daha bir mesafeli duruşunda biz İslâm bilginlerinin din olarak topluma aktardıklarının da payı var. Geçmiş asırların kaynaklarından alıp, olduğu gibi topluma sunduğumuz dini bilginin bu dünyada karşılığı ciddî ölçüde zayıfladı. Dini bilgi olarak insanımıza ne vereceğimizi iyi belirlemezsek, toplumda din eğitiminin artması sorunu çözmez, hatta ağırlaştırabilir. Günümüzde dini cemaatler hizmet yarışını bıraktı çıkar, güç devşirme ve sektör olma sürecine girdi. (Aktaran: Taha Akyol, 26 Haziran 2015)
Taha Akyol’un aktardığı ve özetleyerek paylaştığımız bu tesbitler hakikaten önemli. Hatırlatıldığı üzere, ilahiyat fakültesi açıp, yeterli öğretim elemanı tayin etmeyerek ‘kaliteli din eğitimi’ verilmiş olur mu? IŞİD gibi hareketlerden etkilenen gençlerimiz oluyorsa, sorumluluk kimin? Öfkeli ve öteleştirici ‘dil’i en çok kim kullanıyor? Hele hele, “13 yıllık iktidar döneminde en zayıf kalan saha, eğitimdir. Yüzde 5’i oluşturan imam hatiplerde de kalan yüzde 95’te de kalite sorunu vardır” tesbitine ne diyeceğiz? “Dini bilgi olarak insanımıza ne vereceğimizi iyi belirlemezsek, toplumda din eğitiminin artması sorunu çözmez, hatta ağırlaştırabilir” ikazını kim görmezden gelebilir?
Tesbitlerini aktardığımız üç isim de, geçmişte Diyanet İşleri Başkanlığı vazifesinde bulundu. Bilhassa din eğitim noktasındaki ikazlarına itiraz edilebilir mi? Benzer ikazlar yapıldığında, “Her şey yolunda. Bakın şu kadar imam hatip açtık, bu kadar ilahiyat öğrencisi var” diyerek eğitimdeki sıkıntıların üzerini örtenlere ne demeli?
Her ‘bakan’a göre eğitim sistemini değiştirmeye devam edersek ‘en zayıf halka’ güçlü hale gelemez. Gerçekleri görelim, gereğini yapalım. Hep beraber...