Türkiye’nin önünü tıkayan ve ufkunu karartmayı hedef alan kanlı terör, Ankara’da yeniden ortaya çıktı.
Ankara’nın merkezinde, askerî personeli taşıyan servis araçları teröristlerin hedefi oldu ve meydana gelen patlamada 28 kişi ölürken 61 kişi de yaralandı. Ölenlere Allah’tan rahmet, yaralılara şifa dilerken, temenni edelim ki ölü sayısı artmasın.
Ülkeler için terör en zor başa çıkılan bir belâdır. Hele Türkiye bu noktada çok canı yanan bir ülkedir. Neredeyse yarım asırdır terör bu ülkede can yakmaya devam ediyor. Bunca yıl sonra terörün hâlâ can yakmaya devam ediyor olması ve bunu da ‘en güvenli şehir’ler arasında yer alan Ankara’da yapması çok çetin ve zorlu bir dönemden geçtiğimizi akla getiriyor. Teröre ve teröristlere her kim destek oluyorsa ve onların sırtını sıvazlıyorsa, bütün nefretler onun ve onların üzerine olsun!
Bundan önceki terör hadiselerinde olduğu gibi, bu defa da asıl suçlulara ulaşmak kolay olmayacak gibi görünüyor. Türkiye’yi idare edenler elbette “Kanları yerde kalmayacak” şeklinde konuşmak durumunda. Ama kısa sürede bu cinayetlerin sorumlularının hak ettiği cezayı alması akla yakın görünmüyor. Neticede ortada ve önümüzce çok ciddî bir terör hadisesi vardır. İdarecilerimiz, ‘az söz-çok iş’ yolunu tercih etmelidir. Başkaları ne düşünür bilemem, ama konuşmalara, nutuklara ve vaadlere kulaklarımızın kapalı olduğu bilinmelidir.
Türkiye bu meseleyi mutlak surette hukuk ve adalet içerisinde çözmek ve halletmek durumundadır. “Böyle acılı günlerde ‘hukuk ve adalet çizgileri’ni hatırlatmaya gerek var mı?” denilmemeli. Vardır, çünkü uzun dönemde terörün ilâcı; hak, hukuk ve adalet çizgilerini kararlı ve kalın çizgilerle çizmektir.
Ankara’daki terörü konuşurken, Diyarbakır’dan da acı terör haberleri geldi. Haberlere göre Diyarbakır-Bingöl karayolunda askerî konvoyun geçişi sırasında patlama meydana gelmiş ve bazı askerlerimiz şehit olmuş. Maalesef ülkemiz yeniden terör sarmalına sokulmaya çalışılıyor. Şehit ve terör haberlerini ‘sıradan’ haber olarak görme tuzağına düşmek üzereyiz. Bu tuzağa düşülürse teröre karşı mücadele zaaf görür. Ateş, sadece düştüğü yeri değil; bir bütün olarak Türkiye’de yaşayan herkesin yüreğini yakmalı ki teröre kalıcı çare bulunabilsin.
Dünyanın en zor işi terörle mücadele etmektir. Hele hele, düşman çok ve nereden geleceği belli değilse zorluk ikiye, hatta üçe katlanır. Şu an içinde bulunduğumuz durum biraz da bunu gösteriyor.
Ülkemiz maalesef ‘sıfır sorun’dan ‘sıfır dost’luk dönemine doğru sükükleniyor. Yaşanan terör hadiselerinin bunlarla da ilgili olması mümkün ve ihtimal dahilindedir. Terör örgütleri ve teröristler her zaman ‘iş’leri yapmaya devam eder ve edecek. Önemli olan, idarecilerin bunlara karşı gerekli tedbirlerin alınmasına öncülük etmesidir. Acaba, içerideki siyasî tansiyonu düşürmek teröre karşı bir ve beraber olmak için gerekli değil mi?
Terör gibi herkesi yaralayan ve yaralaması mümkün olan bir belâ karşısında bile yürekler toplu olarak atmıyorsa bu bile başlı başına bir ‘terör’ değil mi?
Tansiyonu düşürelim ve her türlü teröre karşı yüreklerimiz topluca itiraz etsin. Bunun ilk adımını da siyasetçiler ve idareciler atsın. Gerginlik çıkarmak yerine sakinlik tercih edilsin. Her türlü terör ve terörist destekçileri cehennemin dibini boylasın inşallah. Ya Rab! Milletimize daha fazla feci günler gösterme. Amin.