Yirmi milyona yaklaşan öğrencisi, bir milyonun üzerinde öğretmeni olan bir ülkenin eğitimi konuşmaması, tartışmaması ve daha da iyileştirmemesi düşünülemez.
Türkiye de bu meseleyi konuşuyor, tartışıyor ama doğru teşhis koyup doğru tedavi uyguladığı pek söylenemez.
En başta şunu ifade edelim ki Türkiye’yi idare edenler de eğitim ve kültür noktasında iyi durumda olmadığımızı ara sıra ifade ediyorlar.
Geçen yılın sonlarında düzenlenen “Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri Töreni”nde konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan şöyle demişti: “Sadece iki alanda arzu ettiğimiz seviyeye ulaşamamış olmaktan dolayı fevkalâde üzgünüm, bunlardan biri eğitimdir, diğeri kültür sanattır. Önümüzdeki dönem bu iki alanı önceliklerimizin en başına çıkarmak mecburiyetinde olduğumuza inanıyorum. Eğitimle kalıcı hâle getirilmemiş, kültür sanatla tahkim edilmemiş bir kalkınmanın bizi götüreceği yer zevksizliktir, sevgisizliktir, karanlıktır. Nitekim bunun sancılarını her alanda yaşıyoruz.” (AA 28 Aralık 2016)
Eğitim konusundaki sıkıntıların herkes farkında. Öğrencisinden velisine, öğretmeninden idarecisine kadar herkes hâl ve gidişten yana şikâyetçi. Neticede bu şikâyetlere çare olması bakımından müfredat değişikliği yapıldı.
Acaba bu değişiklik ihtiyacı karşılayabilecek mi? Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, yeni müfredatla ilgili olarak, “100 bin veya detaylı düşünürsek 1 milyona yakın değişiklik olmasına rağmen hemen hemen herkesin üzerinde eleştiri yaptığı bir iki konuyu geçmedi. (...) Eğitim kalitesi geçmişe kıyasla gerçekten çok iyi bir durumda, iyi bir yerlere taşıdık. Bugün başarılı olunan her alanda millî eğitim câmiasının her ferdinin ayrı ayrı payı vardır. Kaliteli bir eğitimi ve herkes için eğitimde fırsat eşitliğini değişmez ve dâimî hedefimiz olarak görüyoruz” diye konuşmuş. (AA, 21 Ağustos 2017)
Keşke eğitimdeki hâl ve gidiş ‘eleştiri yapılan bir iki konu’ ile sınırlı olsa. Hayır, hayır, hayır. Eğitimde çok ciddi problemler var ve doğru teşhis edildiği kanaati de hâkim değil. Uzun yıllar bu meseleye para, bütçe, bina yenileme penceresinden bakıldı. Elbette sağlam bina ve para eğitim için gereklidir ama tek şart değildir. Uzmanların da ifade ettiği üzere en önemli mesele ‘iyi öğretmen’lere sahip olmaktır. Okullarda okutulan kitapların muhtevası da çok önemlidir. İyi öğretmenlerin kötü müfredatla kıskaca alındığı bir sistemde arzu edilen kalitede eğitim verilebilir mi?
Milli Eğitim Bakanı Yılmaz’ın açıkladığı üzere bunca değişikliğe rağmen acaba niçin ‘bir iki konu’ hakkında itiraz gelmiş olabilir? Bu durum hazırlanan müfredatın dört dörtlük olduğunu mu gösterir yoksa başka bir arızayı mı? Kanaatimize göre yapılan değişikliğe ilgi gösterilmemesinin sebebi çok başkadır. Acaba “Bunca yıl yaptığımız onca teklif dikkate alınmadı. Yine dikkate alınmaz. O hâlde niçin teklif yapalım” diye düşünülmüş olmasın?
Klasikleşmiş bir sloganı eğitim için kullanacak olursak “Eğitim, eğitimcilere bırakılamayacak kadar önemlidir” diyebiliz. Bu bakımdan en başta veliler hadiseye sahip çıkmalı ve ‘Çocuklarımız okullarda neler öğreniyor?’ diye ders kitaplarına bir bakmalı. Bakmalı ve beğenmediği, yanlış gördüğü noktaları uygun yollarda eğitimcilere ve idirecilere ulaştırmalı.
Eğitimi konuşmadan ve tartışmadan daha iyi hâle getirme imkânımız yok. Konuşacağız ve yine konuşacağız...