Eğitim yılı sona yaklaşıyor, ama bu konuyu konuşmayı ve eğitim sistemindeki dertlere çare aramayı sürdürmek zorundayız.
Sistemin eksiği ve aksağı ne ölçüde bilinirse, çare bulmak da o nisbette kolaylaşır.
Bu meselenin halli kolay değil, ama imkânsız da değil. Dünya âlem bu meseleyi nasıl çözdüyse, nasıl daha iyi eğitim veriyorsa biz de bunu yapmak mecburiyetindeyiz. Başka pek çok konuda olduğu gibi eğitim konusunda da millete, velilere, eğitimcilere, öğrencilere ve tabiî ki uzmanlara çareyi sormak durumundayız. İşin ehli olanlara ve sıkıntıyı çekenlere sorulmayıp “Biz biliriz, biz yaparız” iddiasında olanlar yanlış yapar.
Okulların kapanma günü yaklaştıkça sosyal paylaşım sitelerinde dert yananlar da çoğalıyor. Bir veli şu mealde mesaj yazmış: “Eğitim sistemi SOS veriyor. Okulların kapanmasına 15-20 gün kala dersler bitmiş, öğretmenler başıboş, öğrenciler sahipsiz. Zaten kışın doğru dürüst eğitim olmadı. Bu başı boşluk, bu vurdum duymazlık niye böyle?”
Okullarda son güne kadar eğitim yapılması belki beklenemez, ama yaklaşık bir ay önce de işin ucunun bırakılması her halde isabetli bir davranış değil. Bununla birlikte asıl meselenin derslerin dolu ya da boş geçmesi değil, bu derslerde çocuklarımıza faydalı bilgiler verilip verilmediğidir. Düşünün ki bir öğretmen vaktinde ve saatinde derse girdi, ama çocuklara faydalı bir bilgi vermedi. Onun yerine çocukların hoşuna gidecek şekilde, “Test çözebilirsiniz, varsa başka dersin yazılısına çalışabilirsiniz” dedi. Şimdi böyle bir öğretmen vazifesini yapmış olur mu?
Arzu edilen şey, hem derse girmesi hem de en faydalı bilgileri çocuklara aktarabilmesidir.
Daha önce çeşitli vesilelerle hatırlatılmaya çalışılan ‘kitap okuyan öğrenciye pozitif ayırım yapılsın’ mealindeki bir tavsiye Millî Eğitimin gündemine gelmiş gibi görünüyor.
MEB YEĞİTEK (MEB Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü) Genel Müdürü Bilal Tırnakçı Ankara’da düzenlenen bir toplantıda bilgi ve teknoloji çağında, çağın gerektirdiği teknolojiyi yakalamak için çalıştıklarını söylemiş.
İnsanı önceleyen ve yücelten bir eğitim anlayışının, kültürel ve sanatsal faaliyetlerle beslenen bir eğitim algısıyla var edileceğini hatırlatan YEĞİTEK Genel Müdürü Tırnakçı, “Kültür ve san’ata ilgisi olan, çevresinde olup bitenlere duyarlı, ülkesinde ve dünyadaki gelişim ve değişimleri takip eden ve millî hassasiyetlerini koruyan gençlerimizi taktir etmek arzusundayız” şeklinde konuşmuş. (AA, 25 Mayıs 2017)
Eğitim sistemindeki dertler iyi teşhis edilirse çare bulmak da o nisbette kolaylaşır. Aynı zamanda eğitimin sadece sınıf geçmek, okul bitirmek ve diploma almaktan ibaret olmadığını da ancak ‘çevresinde olup bitenlerden haberdar olan’ları desteklemek ve bir bakıma onlara pozitif ayrımcılık yapmakla mümkün olduğu artık bilinmeli.
Tabiî bunları yaparken çelişkiye de düşmemek lâzım. Geçen gün gördüğüm bir okul tanıtım afişinde hem mezunlara ‘Amerikan diploması’ verildiği ilân ediliyor hem de ‘millî, yerli gençlik yetiştirildiği’ belirtiliyordu.
Sadece okulların açık olduğu mevsimlerde değil, her mevsim bu mesele konuşulmak durumunda vesselâm.